Fotoğraf: Umay Umay

6 Aralık 2010 Pazartesi

Babalar her zaman haklıdır.

Babam her laf yarışında , bana yenildiğinde
"Sağdan ilerle,cüzdan bulursun yavrum" derdi.

Ben soldan ilerledim.
Seni buldum.

Oysa ki babalar her zaman haklı çıkar.
Gittiğinde bunu bana teyid etmiş oldun.

Biliyorsun


Bir gün,
Tıpkı kuyruğuna basılmış bir köpek gibi
Can acısıyla arayacaksın beni.
Terk edişindeki haksızlığının bana verdiği yetkiye dayanarak
Yerinden sökeceğim acımasız yüreğinle,anlayışsız beynini.
Kanlar , acılar , pişmalıklarla baktığın gözlerimle,
Bir kez daha anlatacağım sana yenilgini.


Kahpe kelimesini aşıladığın bedenimle,
Bir kez daha aşık edeceğim seni ,benliğime .

Polyanna Bile Üzüldü


Sormayan gözlerle etrafa bakıyorum
Aşkı öldürmeden,bir kez olsun vazgeçmeden.
Ve acıların tek iyi yanıyla yürüyorum ,
Tecrübelerim.
Yaşadıklarım , ben ve ceplerimdeki şekerlerle
Gözümde kalan son damlayı ,
Gülücüğe çeviriyorum.
Çocuklarımın en kötüsü bile terkedip gitmişken beni,
Bir yüreği örtüp dizlerime,büyümeye çalışıyorum.


Ben her ağladığımda,içimdeki yaralılardan biri ölsün istiyorum.
Ama ağlarken ben, Polyanna bile üzülüyor.
Ağlarken ben ; Heidi kırlara küsüyor,ben masallara.
İçimde birileri var,
Her dakika intihar ediyor,ama hiç ölmüyor.


Acının kalbimi ısırdığı yer,
Sinek ısırığı gibi kaşınıyor devamlı.
En fazla o kadar hatırlatabiliyor artık kendini.
Ve takıntı
Zulamda sakladığım tek sigaram gibi ;
O kriz anında imdadıma yetişiyor,ama zarar veriyor bana.
En acı anımda yaramı perçinleyip,bundan sonsuz bir zevk duymamı istiyor.
Tıpkı her ettiğimde annemin kızdığı sahipsiz bir beddua gibi,
Dönüp dolaşıp beni vuruyor.


Dedim ya işte , herşey tam bir sinek ısırığı gibi:
Kaşıyorsak , kaşınıyor.
En yakınımın yüreğinde yer yapan "Çetrefilli " bir güzellik gibi ;
İyisi mi herşey gözyaşımda donsun kalsın.
Beni bende kaybettiren ne varsa içimde,
Onu da kahpetsin .
Çoktan küstüm ben masallara,bu masal da artık bitsin.


Buyursun benim şekerlerimi de , kötü çocuklar yesin.


22 Ağustos 2010 Pazar

REPLİK

Görmezden gelmeye çalıştığımdan değil, hiçbir şey göremediğimden susuyorum.
Sen yaralarını tekrar kanatma diye,
Dilimle yumuşatıyorum onları.
Korkularının becerdiği yaralarımın sızılarıyla besleniyorum.
Hiçbir biçimde içine giremediğim hayatınla;hayatımın içine edişini,
Kendi suçum olduğunu bile bile izliyorum.
Ve birlikte en fazla ilk beş dakikasını izleyebildiğimiz , geri kalanını kendimizin çektiği filmlerin hikayeleriyle,
Sarı duvarlı evine sığınıyorum.
Tam dönüyorum köşeden, beni yüreğimden kaldırıp odana götüren kavşağa;
Sonra ağzımın dolusunca soruyorum kendime:
"Nasıl inanıyorum her seferinde ben bu yavşağa ?!"






Aşk ve geçmeyen yaralar aynı anda hiç bir işe yaramaz gerizekalı.

OTOBİYOGRAFİK PAPATYA FALI

Ben anlamıyorum.
Ve hatta bazen ben hiç anlamıyorum .
Aptallığımdan değil,ten uyuşmazlığından bu anlayışsızlığım.

Benim , herkesin baktığında içinin gittiği memelerim
Akıllara zarar kalçalarım,
Büyüleyen bacaklarım olmadı hiç bi zaman.
Hep hayranlıkla bakılan bi kalbim vardı benim.
Gıpta edilen sevme güdülerim.
Tahrik olmaktan daha kutsal bir "aşık olmak" ım vardı.

Ben hiç anla(t)yamadım da zaten.
Belki de onun anlatma şekli buydu.
Belki bilseydi ; kalbini , kasığından daha hızlı kullanırdı.
Ben artık, onun ne bildiğini bilmiyorum.
Tek bildiğim şey: Eriyordum(k).

Anlayacak mıydı ?
Bunca içilen içkiyi,
Şerefine(!) tüketilen, aynı oranda tükürülen
Okyanuslar kadar biranın ne demek olduğunu,
Sigaramın ilk nefesinde seviyor;
İzmaritinde SİKLEMİYOR! demenin ne demek olduğunu...
Bilmiyorum.

Bilmiyorum be adam.
Benim ellerim üşüyor,gel.
Burnum kanıyor.
Uyduruk peçeteler burnumu acıtıyor.
Gözlerim acıyor
Dilim acıyor.
Ama , en çok da kalbim acıyor.
Bir kere dinle , hadi ne olur.
Ama sarhoş ol , olur mu ?
Ayıkken takmazsan beni en güneş görmeyen yerine, acı olur.
Bil(m)iyorsun zaten , benim en çok kalbim acıyor.

FOTOFLASH BEYLER !

Anlama sorunu olmalı insanın , yüzüme baktığında anlamaması için.
Ya da anlatma kabiliyeti düşük olan mı bendim, bilmiyorum.
"Benimsin" değil , "Seninim" dedim.
Böyle de yürekliydim gerizekalı.

Sırtımın gölgesine sığınarak
Masuscuktan ; acı çekmiş , yıpranmış erkek ayaklarını bırak.
Bir kere olsun gözlerimin içine bakarak konuş.
Her deklanşör sesine , her girdiğin kadraja verdiğin pozları verme
Her alemde , teni beş para etmez
sütun gibi hatunların koynunda attığın bakışları atma.
Bir kere olsun inan , ve dinle.

Bıktım susmaktan , susamaktan .
Sızlamaktan tiksindim.
Yalanlarına kendimi kandırmaktan bittim.
Gerçekten sevilmek mi zararlı sağlığına?
Bu kadar acıklı mı fotoğraflarınla uyumam ?
Ben ikimizin olduğu her cümlenin sonuna,
Bitmesinler diye üç nokta koymuştum oysa.

Düşünüyorum da,
Hani yarıda kesip filmleri , sevişirdik ya;
Yine yarıda kaldı herşey.
Yine de gülümseyebiliyorsun ya , helal !
Böyle de yüzsüzsün işte.

Hadi git kendini kalbimin temeli en boktan aşkından intihar et.
Ben, öldürdüğün yerde gözlerimi kapamanı bekliyorum.
Sen kalbimi becerirken , ben seni sevmemeyi beceremedim.
Ve söktüm resimlerimizi duvarlarımdan orospu çocuğu.
Dudaklarımı resimlerinden söktüğüm gibi.

Baba....

Kalbimi onun odasında unutmuştum.
Babam “gel” diyordu.Kendini daha fazla mahvetmeden gel.
Nasıl geleyim baba?
Gözlerim kör olmuşken beyazı nasıl göreyim?
Beyazın kırmızıdan güzel olduğunu bu gözlerle nereden bileyim _

“aşk yanından yıldırım düşmüş yüreğine kızım,
gözle kaş arasında ölecek gibisin.
Sana ne yapmışlar böyle kızım?
Bir çırpınış kadar nefessizsin…”

Sorma babacığım.
Yüzümü sevmediğin için sen,
Sevdirdiğim için ben suçluyum.
Duymak istediğin koca koca yalanlarsa
Sevmedim onu babacığım…

….

Duyuyor musun,
Neler başarmışız içimdeki senle ..
Ne kadar çok cinayet işlemişim?
Ben ölümlerden mühebbet yerken , zor ilgiler sevgiler sende…

“ani bir yaz yağmuru gibi
ölümü şahadet gibi tenine indirecek gibisin”

ben beni sevenleri yarım bırakamadım baba
belki de bundan parçalarımı topluyorsun cadde cadde..
sokak sokak..
külüm düşüyor sigaramın ucundan.
Ben ona acıkıyorum , ona susuyorum .
Ondan bu suskunluğum var-mış gibi yapmalarım..
Gelinlik deyince kefenimi çıkarıyorum hep dolaplardan…

Arkadaşlarım bana öldükleri tarihin gününü soruyorlar
Korkular bizim-miş baba?Ölüm korkunç mu?

…..

bak benim şarkılarındaki.Karşındaki..Dimdik duruyorum.
Vakarlı bir bakış gözlerimde.Caka satıyorum sana.
Kalbimi odanda unutmuşum.
Asla çalamam zilini…
Çaldıklarını isteyemem.
Oradaki benim , gözlerindeki resim benim
Hayatımı mahveden benim…

….

Bir gün dünyaya bir daha gönderilsem de asla pişman olmayacağım .
Baba! Sormayın artık !
Evliliğin eşiğinde evler yıktım ben bir başıma.
Yangınlarıma yağmur yağdı .
Ah anam…Ah babam…
Bilmiyorsunuz ki.
Kalbimin demir parmaklıklarında bütün fotoğrafların ucu yandı
mektupların ucu yandı
şiirlerin ne suçu vardı ah babam
kalbimin ucu yandı…

….

İçerimin yangını dışarıdan da duyulurmuş.Anladı
Bana bir paket sigara al baba.
Saçlarımdan uzun olsun.

Bitmek bilmeyen Sorular.

Biliyor musunuz?
Aslında size çok şeyler söyledim.
Biraz yalana katık ettim öyle içtim sizi
Aslında ben sokak lambalarının içinde ,
Işığı soğukken en çok titreyenim.
Dayanıklılık yalan yani.

Biliyor musunuz?
Siz beni çocuk uyutur gibi ninni-masal,
Kısacası yalanlarınızla uyuturken.
Ben hep taklit yaptım.
Gözlerimi sımsıkı kapattım titremesinler diye.
Bunları size neden mi yazdım ?
Çünkü sabaha kadar hiç uyumadım sandım .

Biliyor musunuz ,
Yanınıza gelirken
En çok geri dönüşlerden korkuyordum
Ben sizden ziyade
Beni size getiren o yolda uçuşan kelebekleri seviyordum.
Başka bir iklimde
Daha çok memleketime benzetiyordum o kelebekleri
Sözlerim yalan kokmuyordu
Hiç bir şey doğru da olmuyordu
Ama siz beni bıraktığınız otobüs duraklarını çok da sevmiyordunuz.
O yol sizin ömrünüzde en bitmez en aşılmaz yol oluveriyordu bi anda.
Beni sevdiğinizden değil
Gitmemi istemeyişinizden değil
Sadece yollar çok uzundu.

Bunları size neden anlattığımı
Size nasıl izah etsem de anlayamayacağınızı biliyorum
Ve her seferinde ,
Daha yukarılara kaçmak için
Birkaç punto fazla topuklu ayakkabılar giyiyorum.

Sonra sevgili dostlarınızla aynı havayı soluyorum
Bir hoyratlık giriveriyor kanınıza
Kan ter içinde kalıyor,yeni izler aşılıyorsunuz tenime
Sonra bunları kabullenmiyor
Memleketimin en güzel
En saf
En bozkır kokan şivesiyle
Kızıyorsunuz bana
Kızamıyorum.

Bunları size neden mi anlatıyorum ?
Sevgili sevgili.
Ben uyanıkken pek de sevimli olmuyorum .
O kadar hoyratım ki.
İklimimiz tutmuyor o anda
Benim bitki örtüm yara bere
Ben uyanıkken bu kadar saf söyleyemiyorum
Hiç susmadan konuşan gözlerini aslında nasıl sevdiğimi
Biliyorum saat yediyi çeyrek geçecek az sonra
Sen uykunun en tatlı yerindeyken
Ben tentürdiyot ve tütün kokacağım.
Saatim çalmadan ,
Bıraksın gözleriniz beni aşağılamayı
Bırakın,
Son kez ve sadece
Sarılayım size.

S-Onsuz.

Pek ıslatmasa da yağmur vardı .yaz günü nereden çıktı bu yağmur?
Üstünde kim bilir hangi şairin kaçıncı dizesinin yazdığı bir banka oturdu . Çantasını karıştırdı ama bir dal sigarayı ateşleyecek gücü bile yoktu . parmaklarında sigarayı çevirirken düşünüyordu . Ne kadar tanrıydı kadında ? Ne yaratmıştı . Sigara hiç yanmayan haliyle bekliyordu . Bir düş doktoruna uğrayıp karnındaki sancıyı aldırmalıydı artık . Ama neden ?
Hayat sınavı verircesine sırtındaki kamburdan terler akıyordu . Delirmesine beş kala , düşüncelerinden korkuyordu . Sigara yanmıyor , yağmur havada asılı kalmış yağamıyordu .
Zaman durdu deniz kenarında , dalgalar kıpırdamıyor , gözünün ucunda bir damla yaş : O bile akmıyordu .

16 kalp atışı süresince düşündü . Aldırmalıydı karnındaki sancıyı ama nasıl ? Bir adam ona Juliet rolünü vermişti , pembe kanatlar vermişti . Doğduğundan beri oyun oynadığını düşündü.Güldü . Juliet’den geriye siluet kalmış , Arnavut kaldırımlı sokağın taşlarına öylece bakıyordu ..

Saçı sakalı birbirine karışmış bir adam , ‘oturabilir miyim ?’ diye sordu . Bir müddet sora cevap beklemeden çöreklendi banka . Sigarayı parmaklarında emzirmekte olan kadına ateş verdi.
Nafile yanıyordu . Zaman durdu . Yanmadı sigara..Öylece bakıyorlardır birbirlerine .

Neden buradalardı ? Kimdi o , ne istiyordu ? Sarı pardesüsü mevsimimize hiç uymadı . Kadın kustu . Anlattı . Kalbinde söndürülen sigaraları , çıkıp tekrar asla dönemediği kapıları , vücudundaki darp izlerini anlattı . Karnındaki sancıları düşürüyordu birer birer . Saçı da fena değildi adamın o an , sakalları batsa da acıtmıyordu . Yüzünü sevdi adamın . Hiç konuşmuyordu aslında . Anlatıyordu ama …Sanki adama söylemese de biliyordu bunları adam . Gözleri koyu bir muhabbette , şairin o bilmem kaçıncı dizesinin üstünde şiirler yazıyorlardı ..

Adam gitmeliydi . Yalan kokuyordu adam . Kadın o an sevmenin üç halini tattı. Bir adam yarattı en yalın haliyle , adama inandı tüm bedeninin yönelme halinde , adamdan utandı ayrılma anında…Adam kadının kalbinde hala kadını dinliyor , tabanları aşına aşına gidiyordu .
Kadın o an son kez ve sadece seslendi :

“Hey…Sigaramı yakmadın , daha izmariti kalbimde söndürecektin .”

She is off fren.

İlk sallandığı beşikten düşünce, gözyaşlarını kan sanar bebekler.
Bu sefer en güzel bebeğini kırdın sen . Ve aklın ermiyor acıya , o kadar çocuksun ki. O kadar acıklı ki yalanların ; kimseyi acıtmıyor. Neler kırıyorsun , neler birikiyor raflarda. Anlamıyorsun .

Ama güzel bir yazı olacak bu . Bebekler ağlamayacak . Ölmeyecek yalnızlıktan kelebeklerim. Çatlamış dudakların,yalandan çoraklaşmış bedenine bir hayat serpeceğim.Gözün aydın ben gittim.
Adamlar gördüm giderken .İçleri yalnızlıktan bomboş virane. İçinde yalnız kadınlar şarap içiyor.Kurumuş tenlerinden ahşap oyuncaklar yaparken , kimse onlar görmedi.
Anılarınla yatıp,seni onlarla aldattım. Ondan bu kadar çok makyaj yaptım.Ne kadar iğrenç olabilirim anla . Gözlerinde sinir var çocuk siliyor düşlerini.Dudaklarında yalan var çocuk , masum değilsin . Yalanlara gülerken öyle bir düşmüşsün ki,düşmüş oyuncak kalbin . Yazık . Sen sevmekle dolu hikayeler yazar , ölümlerden korkarsın . Çırılçıplak uyurken bile ölümlerden korkarsın . İnanmaya delirdim hikayeni.Sevdim hikayeni , güzel . Ama sen sevmekten anlar mısın ?
Acı var hikayende,sevdim evet.Güzel kelimeler öğrenmişsin ilkokul sıralarında,saçları örgülü beyaz kızlardan.Çikolata kokuyorsun daha çocuk . Aşkta öyle fazla sallanma , düşersin . O zaman neye yarar o hüzünlü güzel gülüşler. Yalansın .
Yani böyle işte sevgili çocuk .
Unutmayı öğrenmek için hatırlamak,
Kazanmayı öğrenmek için de bir oyun oynamak gerekir.
Kaybettin deme bana . Ben senin oyunlarına dahil olmadım .
Ben hiç oyun oynamadım .

Eğer yolu bilmiyorsan , bu kalpten çık, iki kelime sonra özgürsün . İki kelime sonra ben yokum . Ben yoktum hiç olmadım .
Sen her gece salonun ortasında bir bez bebeğe sarıldın.
Hadi uzatma , çık kapıdan yolun uzun .
Çık yürekten , hayat kısa.
Unutmak için yaşamak lazım .
Seni yaşamak da başka kadının konusu.
Ya da seni ölmek.
Güle güle git konuşmak güzeldi.
Ha, unutmadan . Hikayelerini bırak da git.
Sevdim hikayelerini , hayalinde Mutsuz sonla biten aşklar yazmışsın . Her hikaye de kadınlar ölmez sana benden tavsiye.
Dikkat et başına bir iş gelmesin , bir kadın seni içinden intihar etmesin.
O zaman iki parça olur kalemin yazamazsın .
Şimdi hatırlamam gereken şeyler var . Çabuk unuturum biraz bağışla.

'Hoşça kal '
'güle güle çocuk ? Heeeyy dursana , Senin adın neydi ? '

Ne sandıysak.

Çocuk olmaktan vazgeçtiğim gün , indim o otobüsten.Karnımdaki acıyı , bezbebeklerim unutturmayacak artık.
Gidiyorum .

Gidiyorum;yollar beni kabullenmiyor. Gittiğim yerlerde tanınmamak istiyorum . Başka bir adla , başka bir coğrafyada,yeni bir ömür arıyorum çünkü.Tuzla beslenmeye doymuş,ıslak fakat çorak yanaklarımda kimse sebep aramasın istiyorum . Yani artık sana benzetilmek istemiyorum .
İndim .

Hayat'mış buranın adı . Sevmedim,kasvetli.Ama kuralları çabuk öğrendim.Burada mumları kendin yakıyorsun; sana ne ışık getiren var ne de renkler...Yağmurları sen yağdırıyorsun mesela.Gözlerin bitene dek.Yani ıslanmak için , acıya ihtiyacım var anladım...Alışmak zor..Ve öncelikle , biraz kanaman gerekiyor. Yani kırmızı . İlk rengim bana çok yakıştı .

Buradaki insanlardan çok farklıyım . Başka türlü bir yalnızım burada.Yapamayacağımı bile bile , yapacaklarım için geldim buraya . Otobüsten indim ineli ağzımda bir sigara , ateş yok . Olanları izliyorum , alengirli işler dönüyor. Perşian kadınlar ( bu her yerde böyle sanırım ) , sepya kadınlar ve siyah beyaz erkekler var...Bazıları negatif , beni üşütüyorlar.

Cümlelerim düğümlendi . İlmek ilmek oldu kelimelerim . İlk olarak cümleler örmeyi öğrendim,yalnızlık şiirleri örmeyi.Giydim üzerime fakat ;
Üşüdüm . Çok üşüdüm .

Kahvesizliğe dayanabilirdim ama sensizliğe asla . Bunun için sen hep beni otobüslerde sevdin . Beni terminale götürdüğün zamanlar , en şevhetli dakikalarımızdı. Ağlayarak giden ben , mutluluk verdi sana.Anlık mutluluklarımız bundandı . Benim varolmadığım zamanlarda sevdin sen beni. Bu yüzden , bugün , sadece ve son kez indim otobüsten . Artık temiz kağıdım elimde ;
Bu aşkla ilişiğiniz kesildi.
İmza : Sevgili .

Buraya herşeyimi getirdim . Renkli neyim vardı ki zaten . Hepsini birlikte tüketmiştik . Yanımda bir çeyiz sandığım var ; bir de sen varsın adam sandığım.Ve bir ben aynada , kırılmış on bin parça.

Ama buraya da alıştım . Hayat artık o kadar da kasvetli gözükmüyor gözüme . Sadece çok kırmızım var . Ağlamaktan gözlerim , sıkmaktan diş etlerim kırmızı. Bir de tokadınla beslenen sol yanağım kırmızı . Daha çabuk alışıyorum seyahat etmemeye . Bavullar artık toz içinde .

Seni terk ediyorum bu sefer , gerçekten . Okumakla bitmeyecek kalın romanlardan sıkıldım artık . Sevilmeyen gökyüzümden , mavisizliğimden sıkıldım . Sana kocaman bir şehir bıraktım bir de. Mavin hiç olmayacak o şehirde . Martılara ekmek atacak bir Denizim yoksa , mavilerinin hepsini ben çalacağım . Sense , ne siyah olacaksın artık , ne beyaz. Arada kalmanın o gri tadını yaşayacaksın . O zaman bir de beni anacaksın . Hayatımdaki tek doğrum, coğrafyamı alt üst etti .. Beni sevmeni dilemek , sanmak kadar kolaydı . Ama senin derin hayatından gitmek zorundayım artık . Seni terk ediyorum vücuduma sensizliği zerk ederek .Beni affet .

Ha unutma , her doğan güne lanetini yağdırma diye , gün aşırı güneşler verirdim sana . Ama artık ben yokum , güneşi 27 derecede renklilerle yıka.

Dönme , kalbim keser ayaklarını .
Seni terk ediyorum artık ben ,
Neden : SEN !

PERDE

"Oyun sonra erdiğinde perdenin kapanması gerektiğini elbet biliyordum."

Pencerenin kenarından zor çekiyorum ellerimi.Parmaklarımdansa nefret ediyorum.
Biz birlikte ne ağladık , ne de güldük.
Bu kadardık biz , zaten böyleydik.
Değişmez yalanlarımız , yeminsiz sözlerimiz vardı.

"Ben tahmin edebildiğim şeyleri önemsemem."
İşte tam bu yalanı söylerken ben ;
Perde.

Evet ben sende bir erkeğin anatomisini keşfettim.
Tabi bu acımı dindirmeye yetmedi.

...

En başından hatırlıyorum :
"YENİ NESİL" olduğumuzu birbirimizin gözüne sokara başlamıştık masala.Ben daha Güney'ciydim, sende biraz daha vurdulu kırdılı senaryolar vardı . İnatçıydık . Oyunlara çok büyük hevesle başlamıştın , gerçek gibi sanarak , yaşamdan bir parçan gibi.Yani en başından anlamalıydım sanırım.Daha hiç görmemiştim seni . Ben hep hastaydım , hala da hastayım , bilirsin çok öksürürdüm.Yeminliydim ve defalarca söylerdim bunu . Yalnız ve yaralı bir çocuktun , yani sahnede.
Birbirimizi görmek için yemin ettik,geldin.

En başından hatırlıyorum :
Mavi kot pantolonun ve gri kapşonlu haki yeşili manton vardı.İstanbul Şubatı'na merhaba dedik o gün. Kırmızı ve kıvırcıktı saçlarım ,Michael Jackson şapkam ve parlak rugan çizmelerimle göz kamaştıracak kadar saftım.Bir iz bırakma çabası oyunun başlaması adına , imza : Kıpkırmızı ruj. Son sözlerim bu oldu .

En başından hatırlıyorum :
Kaç saat seviştik bilmiyorum , en çok bunu severdik . Tenlerimizde ülkeler keşfetmeyi öğrenirdik.Uyurken arkandan sarıldım hep , kendini güvende hissedersen daha iyi sergilerdin kendini . Sana benziyordum gittikçe, oyunla gerçeği karıştırıyordum . Çekirdek yemeyi beceremediğinden , kırıp öyle veriyordum , sabahları sana 3 yumurta kırıyor sonra yine sevişirken buluyordum kendimi.Kıskançlığımdan mutluluk duyuyordun , kendine güveninin sebebi oluyordum , haketmediğin kadar çok şey öğreniyordun , en torpilli öğrencimdin ve kendime haksızlık ediyordum .Benim hatalarım sevgimizi büyütüyordu , tabi ölü bir bebek ne kadar büyür ise.

En başından hatırlıyorum :
Dönüşlerin.Otobüslerden nefret ederdik , sen de İstanbuldan nefret ederdin . Beşiktaş İskelesi'nde yağmur yağarken inadına vapurda dışarı oturur, "cık cık cık" yapan kadınlara aldırmadan öpüşürdük . Bu bir trajedi değildi , dramaydı ve sahnede gösterimi yasak olmayan ne varsa yapabilirdik sonuçta.Sana hep en uzak insan olmamı istedin ve kabus görmeye başladım . Çünkü artık geceleri otobüs biletlerine sarılarak uyuma zorundalığım vardı.En çok da bu canımı yakardı , unutuşların . Sen bir müzikal oyuncusu olmalıydın , sesi beni uyutan . Canımı yakardın.Hep yarım olduğumu ezberlerken , yarım olduğumu hiç anlamamıştım . Yolculuklarımızda hep cam kenarında uyuyuşumu izler , ne kadar güzel olduğumu söylerdin . Muavin ışıkları söndürürdü , biz öpüşürdük . Seyirciden habersiz , tutkuyla , şevhetle...Gecelerce unuturdun beni bilirdim , yarım bırakılmaya alıştırırdım kendimi.Elimde telefon , sesini beklerken uyurdum çoğu gece ve sabah yetişmem gereken derslerim için uyanmak zorundalığım vardı .Yanına gelebilmek için , yani iyi ezberlemem gerekiyordu özne-yüklem uyumsuzluğunu.Ama zaten en iyi onu biliyordum , uyumsuzluktan devrilmiş cümleler kurmayı .
Seni aldatmamıştım , ama her gece bunu düşünmenden korkardım . Sana yazı yazardım , tam beşyüzkırk kilometre uzunluğunda.

En başından hatırlıyorum :
Düştüm . Sabahları beni dinlemekten , ve sevmekten vazgeçmiştin. Çünkü artık üç kişiydik sahnede.Dur telaşlanma , bebeğimiz değil elbette , sabah yetişmem gereken iki sınavım varken hem de.
Kızıl saçlı , çakır gözlü bir kadın sahnedeki yerini aldı.
Ekşitemezsin yüzünü sahnede,baktım..Sustum , devam etmeliydim ne olursa olsun devam etmeliydim . Seni yarı yolda bırakmayacağıma yemin etmiştim . Ettiğim tek yemin , geleceğime mal oldu .
Ama..
Lanet olsun!
Kimse bana doğaçlama oynayacağımızı söylememişti!

Göğüs kafesimi aralayamadığım için öldüğüm oldu çokça.Ve sen o zehirli elmayı yiyip uykuya daldın .Tam sekiz saat otuz iki dakika boyunca , kalbimle yarıştım.
Uyanmadın.

En başından hatırlıyorum :
Pembe kağıtlardan yaptığım dekorlar ve uyduruk senaryomuz yok olmuştu.Mektup,şiir,resim..hikayeeee..Masalın orta yerinde bitmiştik işte.Suflör uyumuş , sahne yıkılmış , biz replikleri anımsamaz olmuştuk . Gülüşüm silindi , uyandın.
Bu iş sabır işiydi , emek işiydi.Daha kendi hikayeni yazmadan , Shakespeare olmak istiyordun . En iyi oyunu kurmak istiyordun .
En iyisi ellerimdi !
Ama heyecanın silinmişti yüzünden.
Bıraktın , gidiyordun .
Ben çok fazla ölüyor olabilirdim ama hala duruyordum orada kahrolası!
Ama zaten demiştim ben,
"İnsan tahmin ettiği şeylere çok da fazla üzülmez" yalanına inanmıştık birlikte.

Özlemiştim daha ilk saniyede.
Yeni bir başlangıcı kutluyordun sen , ben cenazemde kendi cesedimi yıkarken.Ben öğretmiştim sana hepsini , tahmin edebiliyordum yapabileceklerini.Daha fazlasını nasıl bekleyebilirim ?

Ve ben tam otuz dört gece ölümcülük oynadım.Saçlarımı bir daha hiç kıvırcık yapmadım.Sevişmek için soyunmadım.Pembe sayfalı dekorlar hazırlamadım.Saçlarımı birdaha hiç kırmızıya boyamadım . Herkesin yüzünden hikayemizi topladım . Çiçekli yatağıma kapanıp ağladım . Kimsenin yüzümü sana benzetmesine izin vermedim . Buna cüret edemediler de zaten .

Ama hala hatırlıyorum en başından...
Ve şimdi içimde kırık bir kutu taşıyorum . Hatırlatması için . Ve özletiyor da...

Bitmişti oyun . Yalan gerçek olmuştu , yalanla gerçek ayrılmaz olmuştu . Sahnede olduğumuzu unutmuştum , hayatta olmaksa acı veriyordu.Artık vapurlarım sana dümen kırmıyordu.Gittiğim yolların sonunda sen olmuyordun . Sana diktiğim kostümü çoktan yırtıp atmıştın . Seni ezberlemek yoktu sahneye çıkarken . Gitmiştin. Yalnızdım artık sahnede ve , bir aşk hikayesinin mizansenini canlandırıyordum, tek başıma bu şehrin sokaklarında.
Çünkü;
Başarılı bir oyuncuydun artık,herkesin hayran olduğu
Ben ise şanslı olandım , herşeyi ben öğretmiştim
Ama ilk imzanı bana attın,
Gümüş bir kalemle
Kalbime.

MORG ALFABESİYLE VEDA MEKTUBU

Ben bu yol daha uzun sürer sanmıştım . tek istediğim virajların azalmasıydı .
Yağmur ayağımı kaydırıyor , düşecek gibi oluyorum o zaman.
Bu yol uzun yol, susuzluktan yanaklarım çatlamış , göz pınarlarımda yangın çıkmış , bucaksız yollarda yürüyorum şimdi . Çabuk bitecek gibi görünüyor , oysa ben bu yol daha uzun sürer sanmıştım .
Gündüz vakti heyecandan canı çıkmış bir kadına benzeyiveriyor bedenim .kendine bile ait olmayan acıdan saçları olan , kırmızı rujlu , kırmızı ruhlu bir kadına. Yataklara düşüyorum.
Tepeden seni izliyorum , senin kendini gördüğünden daha yüksek biryerlerden.Işıklar alıyor gözlerimi , midem bulanıyor . Hemen bitsin istermişçesine yollarda görüyorum bizi . Saçlarım beynime batıyor . Saçlarım acıyor . Yol bitiyor . Oysa ben bu yol daha uzun sürer sanmıştım .
Biten yolların ardından bakıyorum , geri dönüşü olmayan sokaklar .
Sesler var , yüzler var , geceler ve kadınlar..
Tanrım ! Deliremiyorum , lütfen bu bir şaka olsun .
Tanrı çoktan çekmiş ellerini bedenimden .Ben daha becerilecek bir hayatım var sanmıştım .
Ağlıyorum . çırılçıplak sorular soruyorsun .

‘Affedersin sevgilim , yatağını ıslattım ..’
‘Ama tanrının bir anda gözlerimi sağanağa çevireceğini nereden bilebilirdim ?’

Boş gözler var , suratımda geziniyor .. Roller ve hesaplar..
Acıktım , karnımı ilaçlar doyuruyor artık .
Yalnızım , yatakta kıvranıyorum . kendi yatağımı da ıslattım , bu yüzden utancım .
Senin hiç uyuyamadığın yastığın üzerinde kedim yatıyor . Belli ki özlemişiz.
Yardım istiyorum , Tanrım seni hiç görmedim ki. Yine de oralarda bir yerlerdesin.
Avuçlarımı açıyor , yardım diliyorum .Avuçlarıma tükürüyor Tanrı.
Sevişiyorum . Aslında başından beri en sadakatli sevgilim yalnızlıkmış . Tek benim bedenimi seviyor , yalnız benim bedenimde vücut buluyor .Bazı geceler kartlar benim elimde oluyor , şansım yaver gidiyor . işte o zamanlar delirebiliyorum .
Sırılsıklam yatağımda uykuya yalvarıyorum . Bitmiş göz yaşlarım . Kapıcı geliyor artık ne istediğimi sormuyor …
Bu bir rüya olsun tanrım , TANRIM ÇILDIRMAK İSTİYORUM !
Yedi koca ay uyumak istiyorum . Sadece uyku…
Yatağımın görmediği sevişme kalmadı . Yalnızlığım beni her acıya pazarlıyor . Sırada sorular var .
Seni yücelttiğim yerden alt edebilirsem , yeniden kendim olabilir miydim ?

7 ay boyunca uyumuşum .Rüyalarımda hep bu soru becerdi beni.
Yemeksiz ve uykusuz günler geçirdim . Sigaralar emzirdi beni . Çok iyi baktılar . Mektuplarımla dizlerimi örttüm . Biliyorsun ben çok üşürdüm . Uzun yoldayım sandım , üşürüm sandım . Kısa sürdü senden bana giden yollar . Oysa ben bu yolu uzun sürer sanmıştım .
Seni sevmeye başladığım yerden nefret etsem ?
Tanrım!
Geç kaldım . Hemen hazırlanmalıyım . Bu gece beni bitirdiğin yerden başlamalıyım .
Olamaz saat 8.. Çok geç kaldım , çok geç kaldım . Aylardan temmuz sevgilim , çok geç kaldın , çok geç kaldın ..
Asker tıraşına vurulmuş saçlarımla dalga geçiyor herkes. Yazık diyorlar bana , acıyorlar . Bende acıyorum . Gerçekten çok acıyor.
Ben bu gece senin hayali varlığından öcümü almalıyım sevgili .
Bacaklarım tutmuyor , yüzme de bilmiyorum . Bile bile denize atıyorum kendimi . Çünkü artık bendeki senden kurtulmam gerek .
Yine santimlerce aşağıdayım . Ama bu sefer yüceliyorum , yüceltiliyorum .
Başardım .
Bendeki sen intihar etti artık .
Hayallerimin ruhuna fatiha vakti .
Artık hayali hissiyatlar acı vermiyor bana , gerçeklerin verdiği acılardansa memnunum .
Sen, hayat katili . Ben kurtuldum . Artık sadece biri güldüğünde ölebiliyorum . Ölene kadar ölümsüz oldum artık . Yatağımı da ıslatmıyorum . Bağışla ; biraz gözlerim şişmiş , yedi aylık uykumdan uyandım . Ben sabahları üşürüm , denizden çıktım ıslağım . Ver mektuplarımı . Ya da sen bilirsin istersen artık onu kendi dizlerine ört. Çünkü görüyorum , üşüyorsun .
Yol çabuk bitti aslında , daha söylenecek şeyler vardı . Ama şarkılar der ki ; söylenecek sözler varsa bir şeyler daima yanlıştır .
Üç maymun en sevdiğim oyun oldu uyurken . sen de denemelisin …
Saçlarım gereğinden kısa yine , ama beynimi acıtmıyor artık . Uzun yollarda yürüyorum ben yine . Senin yakınlarında , senin sokaklarında , senin sana bile ait olmayan hayatlarından geçen yollar . Ama artık yollar uzun .
Senle güzel bir kumar oynadık . Ben bu gece bütün kaybettiklerimi geri kazandım .
İlk defa seninle oyun oynadım . Sen kaybettin , ben kazandım , duymayacaksın artık sesimi.
Oysa yedi ay , on üç gün sevmiştim uyurken seni.

Ama bil !
Yedi aylık uykumda seninle kendim için seviştim . Tanrı avuçlarıma tükürürken ,hayallerime boşalan meleklere ruhum için siktir çektim . Anladın mı sevgilim , ben dün gece hiç üzülmedim .
Ayaklarımda yosunlar var , dudaklarımda denizin tuzu
Yollardan azad ettim kendimi , mektuplarımı topladım ve senin peşinden beni terk eden İstanbul’la barıştım . aşk bitti , uykudan uyandım sevgilim ve;
Eve gitme vakti .
Otobüs tekerleklerinde intihar ediyorum şimdi.
Oysa ben , yatağım hep ıslak kalacak sanmıştım ,
Oysa ben hep sana yenik kalırım sanmıştım ,
Sonsuz bir uykudayım sanmıştım,
Bitmeyen yollarında gezinirim sanmıştım ,
Ama yol bitti.
Oysa ben bu yol daha uzun sürer sanmıştım .

Ama .. Bitti.

BIRAK BU ROCK'N ROLL'U BE

‘Ne kadar da güzel konuşuyorduk,sustunuz ‘ sözcükleri dudaklarımdan döküldüğünde başladı
iki satırlık birlikteliğimiz…Buzlu camlar ardından görünen güneş dahi daha parlaktı şimdikinden.Ben aslında bir şeyler sorup gidecektim.Ah..boşuna ağlıyoruz çok yorgunuz.
Bana benziyorsun aslında.sevmeye o kadar açsın aslında.Hep senin olmayanları seviyorsun.
Havada asılı kalan teklifleri,köşelere sıkıştırılmış ilan-ı aşkları, rengarenk ışıkları , sert müzikleri seviyorsun.Sende aşka dair kelimeler eskimiş rengarenk ışıklarlar var artık..Siyah beyaz aşk şarkılarının modası geçmiş malum rock müzik moda senin diyarlarında…
Senin olmayan bir hayata ait olmak çabandan dolayı bütün bedensel erkekliğin.Bu yüzden yatağındaki saçlar bileklerimi kesiyor !

Sonra bir barın mum ışığı var bir kandilin içinde.derin koyu bir adı var oturduğumuz yerin.O bile benim seni anlattığım dilde yazılmıyor.mum ışığı vardı,severdin onu çünkü senin gibi titriyordu inançsızlığından ! sadece konuştuklarımız,yüz küsür iletilik sözcüklerde keşkeleri konuştuğumuz gibi.Bir geceyi paylaşacaktık biz sadece.Kimseyi tanımayan ruhum korktu,kıpkırmızıydı mutluluk.

Yalancı ve turuncuydu…

Sevgilimin ellerini öpercesine öptüm kadehleri senin yanında.

Uyudun.Önce kalbim titredi.Sonra dudaklarım akabinde bacaklarım.Uyurken ürkerdin ışıklardan seni izlerken ben.Seni izleyebiliyordum uyurken.Tanrı buna izin veriyordu .Tanrı senin için acı çekmeme izin veriyordu…keskin bir ayrılık kokuyordu tenin hep terkedilmişlik.
Dibi tutmuş yalnızlık kokuyordun . Bu yüzden yatağındaki ıslaklıklar tenimi kirletiyor!

Periyotlar halinde dokunuşlarım vardı.Buna da izni vardı Tanrı’nın.seslere,hiç tanımadığın varlıklara taptığın gibi tapıyordun.İçindeki adamı tanımıyordun aynadaki siluetine aşıktın .Sen değildin kartvizitindeki göz alıcı isim.Bu yüzden başka kadınlarda onursuzca aslını arıyordun.Kendi aslını.

Ben seni hep uzaklardan izliyordum.
Masum uyuduğun için korkuyorum senden.
Hayatıma ölü yada diri…ödüller konmuştu.
Ben öldüm sonra sen ellerinde kanlı bıçaklar.
Limon kolonyaları ve hiç içilmemiş sigaralar kokuyor odan.
Bilmiyorsun aslında biz aynı şeyleri seviyorduk.
Senin yüzünde hep aşka benzeyen bir çocuk
Benim güzümde senden savrulan küller var.
Benim elma şekerlerimi kurtlar sarmış şimdi
Şekeri de kırmızı değil üstelik artık.
Bu da sevgimin son tesellisi olsun miyadı dolmuş sevgine bir şarap ısmarla sonra,
Sonra benim aşkın ardına hemen kondurduğum ölümü izleyelim.
Çünkü tanrı gökten yağan bilek kesiklerime de izin veriyor.
Terini kana bulamama izin verdiği gibi.
Bu yüzden yatağındaki erkek her seferinde bir parçamı kemiriyor!

Kötü Çocuk .

şimdi sen gidiyorsun yani , öyle mi ?
Peki ben kalıyor muyum sanıyorsun buralarda.
Yarım pansiyon aşkına yer bulamıyorum ben .
sevdikçe kaçıyor kaçtıkça kovalanıyorsun .
akreple yelkovan gibiyiz..
günde iki kez çakışan ..
şimdi git.

gidiyorsun ya hani öyle söylüyor ;
her bir cümlendeki derin anlamın bana.
bir an aklıma ,
küçük bir çocuk gibi hallerim geliyor evinin bahçesinde
yağmur çiseliyor üstümde sana ait, sen kokan bir manto
ellerinden kurtulup , salıncaklara koşuyorum .
ardımdan 'beni terketme ! ' diyorsun ..
ve demek şimdi sen gidiyorsun
ani bir fırtınayla yerle bir ettiğin sevgimi
vesikalı sevgimi
piç ediyorsun .
şimdi git.

yalnızlığa minnet duyuyor ya şuan ruhun
sana yalnızlık yakışmaz kötü çocuk
yalnızlık duvarlara yakışır.
benim ismimin saklandığı yerlere yakışır yalnızlık
tozlu raflardaki itiraflarını çıkar bu gece.
hadi odana gidelim .
bana yalan koleksiyonunu göster ,
sonra sana bile fazla gelen aşkının posta kodlarına bakalım birlikte.
biraz sevişelim sonra...
huzursuz ol , kabuslar gör ama beni sev o sırada.
seni seviyorum dediğimi duyma ama
kollarını yapıştır dudaklarıma..
duymasınlar ...
hadi git tamam , tutmayacağım ..

dönmesin artık başın , sadede öptüğümde seni..
uyuşuk parmak uçların hissetsin beni...
hiç özlemediğin gibi özle şimdi beni..
dokunduğunda yansın , kanasın yüreğin..
ama bana istemedim deme , yalan söyle !

bu şiirde bu aşkın mürekkepli yağmuru olsun bize
dandik bir daktiloda son bir kelime kalsın
seni özlerim be kötü çocuk.

sana kocaman mutluluklar sunabilmek için
sadece bir gülüşe ihtiyacım vardı..
"ellerimi bırakma , gitme bu ülkeden "
kalbindeki ülkede savaş mı var şimdi ?
istanbulda rakım yüksek
aklım bir karış havada bu rakımdan ....
istanbul bilmem kaç milyon ,
artık bir kişi eksik.

sevgi,saygı,sabırdı bizi bize getiren
bir başka kıtaya koşarcasına gelişimin sebebiydi gözlerin
şimdi sen koşar adım gidiyormuşsun .
ben ölür adım kalıyorum buralarda.
sen bana kalkmayı değil,düşmemeyi öğretecektin
sen bana sevmeyi değil ,terketmemeyi öğretecektin.
sen varya sen ... Allah kahretsin.

daha ilk virajı alamadan şarampole yuvarladık biz bizi.
şimdi gideceğim diyorsun bana
daha söyleyecek yalan bitmedi ki,
daha herşeyim diyecektin bana
sonra olur olmaz şeylere gülecektik
daha sana verdiğim sözleri geri alacaktım ben .
benim hiç-li geçmiş zamanlarda
gözleri seni andıran bir kızım olacaktı
hemde eylül ayında.
daha yalandan aşklar kuracaktık hani biz
ama git en iyisi.
burada kalman bana hiç mutluluk vermiyor.
bazen bende hassas olabiliyorum .
herşey olabildiğim gibi hiçbirşey de olabiliyorum .
ve senden kaçtığımda kendime dönüyorum ..
bunu da hissediyorum ..
sen saçlarımı okşarken ellerin sevgimden utandı .
şimdi sen gidiyormuşsun .
ağlaya ağlaya alışırım ama , güle güle git.***

İçimdeRing.

Herşey şu küçücük cüssemde varken,
Ben hep bende var olanı yarım yaşadım.
Ben en büyük yanlışları hep kendime yaptım.
Evet, belki davamda haklıydım .
Ama çözmeye en yanlış yerden başladım.
Kendi hıçkırıklarımı hep içimdeyken yarım bıraktım.
Kendi duvarlarıma çarparak kanattım kendimi
Acıtmak isterken ,canımı acıtan ne varsa;
Hep kendime acırken buldum kendimi sonra,aynanın karşısında.
Yarım bıraktım kulağımda,dinlerken en sevdiğim şarkıları
Öfkemle kalktığım yerlerde kaybettim ayaklarımı
Yani,yürüyemediğim gibi yürütemedim de.
Sadece zararları hep tam yaşadım
Zamanı kendi yelkovanımı kırdım diye yavaşlattım.
Bir akrep gibi akıttığımı zannederken zehrimi,
iğneleri kaybedip çuvaldızı hep yüreğime batırdım.
Sonra yine ihanetin en büyüğünü kendime ettiğimi anladım.
Kendimden özür dilerken ;
Affetmeyen ruhumun tokadını hissettim yine.
Sanki yarım bırakmak içinmişcesine yaşam
Olan bütün gücümü acıtmak için harcadım.
Sabrımı martılara yem ettim , camlardan tükürdüm sükunetimi.
Sonra oturup hep ben ağladım.
Kendi kendime yarattığım mutluluğum gibi,
tek başıma çektirdim eziyeti kendime.
Yarım kalan hıçkırıklarımda boğuldum.
Hep derim ya:
Ben kendi çaresizliğimin sebebiydim.
Hırsımdan , yalnızlığımı bile yalnız bıraktım.

Avutup dursam da şimdi kendimi,
Affetsem de her seferinde kendime attığım kulak çınlatan tokadı,
Panik prenses rolümde en başarılı olsamda
Biliyorum, utanacak yalnızlığım bile benden.
Çünkü biliyorum,
Kendimle kavgamda tokadı hep kendi yüzüme indireceğim.
Pişman olmadan yaşamayı öğrenemeyeceğim.
Biliyorum bu içten içe içsizliğimi.
Ben kendi kendimi her seferinde nakavt edeceğim.

Mevsimler Dönünce Yaza , Kuşlar Döner Pişmaaan.

Her şey , milattan sonra iki bin on yılının en uzun gecesinde bıraktığım yerden devam edecekti.Soğuk bi cuma gecesi en hızlı koştuğum an , düşmüştüm.Bir futbolcu olsam koşmak işe yarayabilirdi sahiden.
Yapacak hiçbir şey kalmamışken...

Kimsenin sana kızmasını istemiyordun.Beni sevememekten suçlu olamazdın . O kadar korkuyordun ki ,kirpiklerimi titretiyordu söylediklerin.Beni artık istemediğini söylemek , sana bile ağır geliyordu .
BENİM KADAR İYİ BİRİNİ GÖRMEMİŞTİN HİÇ. Bu iyiliğimden en çok kuşlar faydalandı.Her gün cam kenarına kalp kırıntılarımı koyuyordum çünkü.
Ben "iyi geceler"de de seni sevdim , beni kırdığın yorduğun geceler de de. En çok da "Günaydın" da sevdim seni , aynı saatte hep , söz verdiğim gibi.
Ama sen gittin , avuç çizgilerinden pişmanlık damlıyordu , elin elimde.Gittin , öyle istedin. Gittin , çünkü kırık çocukluğunu kurtarmadı benim yanık yenik duygularım.Gittin , kalbim bir iç kanamaya mahal bıraktı.Sonra ..Sonra sonra anladım,anlamak birşeye yetmedi zaten,yetmiyordu.Anlamak , sesini duyamayışımdan sağır olmamı engellemiyordu.

Biliyordum başa saracaktık eski kasetler gibi , herkes gelip bize birbirmizi soracaktı , senin yüzün değişecekti elbet , artık bana benzemeyecektin. Sonra dostlar konuşacaktı ordan burdan , konu bana gelince susturacaktın . Ben iyi ve sadakatli kadın olarak , iki kirpiğinin arasına sıkışacaktım . Seni sorana , iyi diyecektim .İstediğin gibi yapacaktım elbet,güçlü duracaktım . Gitmiştin ama , iki kişilik bu oyunu tek başıma yürütemezdim .

Biz öldük sevgilim ve ben sana sıfatlar yakıştırmayı bırak , artık adınla bile hitap edemiyorum .Göz altlarımda siyah beyaz bir film oynatıyorum şimdi , gözyaşlarım kapalı gişe yapıyor her gecenin sabahına.Babam bir çocuk gibi her akşam çikolata getiriyor bana , sonra da bir kadeh şarap veriyor bana . Bana yaşadığını bilmek yetmiyor sevgilim , boynumda ipimle yarım bir aşk şarkısı yazmak yetmiyor.Sen yok musun yani artık ?..Evet yoksun anladım.Elimde yanına gelmek için aldığım bir otobüs bileti , bir şişe kırmızı şarap , bir de kırmızı gül kaldı . Tam on gün sonra yanında olacaktım , şimdi ise koskoca bir ömür girdi aramıza.
Duymak istemiyorsun yani sen artık sesimi,biliyorum istemiyorsun. Artık beni istemeyişinin sana verdiği ıstıraptan kaçmak için bütün bunlar..Kuşlar..

Belki de bundan sonra yaşamak isteyeceğin en son şey olacak bu , ama isteyeceksin en sonunda en son da olsa isteyeceksin.Sana kapıyı açabilmem için , parçalanmamış eller bırak bana burada.Taşımaktan korktuğun en ağır yük olacak belki de sevgi.Bana yapayalnızlığı hediye edip , Ege denizine döktün beni , tıpkı azılı bir düşmanı kalbinden hançerler gibi.Oysa bilirsin , en çok kuşlar sever beni , en çok kuşlar ağladı bize,Beşiktaş İskelesi'nde.

miş'li , keşke'li cümleler hediye etmeyeceğim sana . Herşeye rağmen , atan bir kalbim var benim . İsmin gibi iki heceyle . Acımı hafifletmeye çalışma , daha az acıyamam kendime . Onarmaya çalışma beni , kırık da değilim . Beni son kez öptüğün yerde bekle beni . Beni değil , yüreğini . Burnumu öptüğün , beni amansız bir İstanbul otobüsüne terkettiğin yerde bekle . Adı batasıca İstanbul otobüsüne...Sen güzel sözlerden şarkılar yaparsın , bir de yalanlara şarkı yazsana çocuk .

Seni beklemeyeceğim , seninle gelmeyeceğim . Bizim olacağımız küçük bir hayal kasabasında , kızımı büyütüyor olacağım . O minik suratımı sevdiğin yerde . Burnum bu sefer öptüğün için değil , ağladığım için kızaracak..

Biliyorum , sana rağmen de olsa koruyorum bizi . Hala kuşları besliyorum , hiç tükenmeyen kırıklarımla . Aynı yerde buluşacağız , aynı saatte.
Sana hiç dön demeyeceğim , son kıskançlığın bu olsun ...
Ama bil ki , her sabah gün doğduğunda , ben yüzümü hep sana döneceğim .

Hadi bir de mevsim dönünce , kuşlar da dönecek ...

Alma Şekerimi.Elma şekerimi.

Bugün tekrar döndüm sana.Ama sen buna hiç sevinme olur mu?Senin için pek güzel bir şey yaptığımı söyleyemem.Senin kırmızı orospun yine sana ait.Sanki başka aitliklere gömülebildi benimki de laf .

Bana seni yeniden sevmemem için kırmızı elma şekerleri al.
Ben sana aslında bundan küstüm.

Olgunlaşmamış bir çocuğun kadınlığından bir şey beklenemez zaten.Hoşlanmadığın sigara kokusunu bastırmak için kül tablası dudaklarıma ağız dolusu bastırdığın cikletler kadar tatlıyım değil mi? 18im ben , üzülürüm .

Koca bir adamsın boncuk boncuk terlerle yatağımda.üstümde yedi ceddi çocuklarımızın.
Kırmızında orospuyum,hamileyim üstelik,4 kelebeğimiz oldu daha önce;üçünü öldürdüm,biri sağ omzumda.Ama küçük bir kelebek ve konuşmayı bilmeyecek kadar sağır.

Sahip olduğum bütün yaşam sen olduğun için belki yıkanıyorum senin nehirlerinde.Senle aşkın ladesine tutuşmuşum.Ve kaybeden yine senin kırmızın.Çarşaf turuncu , beyaz duvarlar,bir arka oda ve içeride bir baba.Kaybettim.Hadi al o zaman çocukluğum senin olsun.Ben seni değil,bakışlarındaki beni bana geri ver istiyorum.Onurumu geri ver.

Bugün sana döndüm ben.Ama sen buna hiç sevinme olur mu?Hatalıyım.Bedenimi yani sana ait olması gerekeni başkasıyla paylaştığım için beni affet.Sen haklıydın,ben o gece sana en büyük yalanı söylemiştim.
Aşklar orospular yaratıyor.
Turuncu beyaz orospular.

Ben sana geri döndüm bugün,hastaydın.Seviştim ama yanında değildim.İyileştin.Seni sevmeyeyim diye bedenimi sana verdim ve kalbimi de .Ama sen kırmızı elma şekerleriyle kurtarmadın çocukluğumu.Şimdi uyanmaktan korkuyorum.Ayık kafayla da seni sevdiğimi bilirsen , gülmez miydin halime?Sarsma!Sarmayın!
3 kelebeğimizi gömdüm,
sen kurtaramadın kelebeklerimi.
Ben sana aslında bundan küstüm.

6

‘Güvercinler geldi yanıma , bizi anlattım ; vaktiyle seni…’
dizesiyle başlayayım o halde yamalı düşlerime.
Üçgen dünyalarında kaybolduklarımız yüzünden yarım bir ay ışığında ayrı ayrı sözlendik sanırım. Ah bebeğim yüzüğe ne gerek vardı , bi şairin dediği gibi hep söylerdim ‘ ellerime en çok yakışan aksesuar senin ellerin’ zaten..çok acı getirdi çok…anlatacaklarım da gittiğim yollar kadan uzun . hadi tütsü yak..ucuzlardan olsun , hayır pembelerden yakma annenin hediyesi onlar ! off Enes hiç söz dinlemiyorsun . Evet bitiyor .. Bitmiş, düşüyor…acı veriyor.hissediyorum … yalnız ve kayıp .. hep ayrı . apayrı..ayrı..yalnız,boş kimsesiz. Piç ilişkimiz piç … kimsesiz…ama gururlu . ama güzeldi . ama yine de benimdi . ama bizimdi..

Ahh..
‘ben güzelim kadınlar berbat !’

yine de çok güzeldi .. ama bitti…biliyorum ay evrimini tamamlar..dediğin gibi olur hep , bişey bi kere olduysa bir daha olabilir…
yine de çok güzeldi.
Ama bitti.
Tanrı bu sefer hayallerimin üzerine erken boşaldı..

Ya da gel sevişelim , boşuna esiyor bu rüzgar , içimde et kavganı , et kavgası yapalım ten kavgası …
Ağzımızdaki paslı şarap tadında mutsuzluğun yerine birbirimizin tadı olsun . Yine benden uzak yine yanıma uzanmış yine beni terk etmemiş , yine bırakıp gitmemiş ol..

Benim uykum çok hafif esmer tenli çocuk . beyaz tenimin çekim gücü çocuk . nasıl usul dokunduysan dördüncü parmağıma .. parmağıma bir ip bağladın ve ölçüsünü aldın . sonra düğüm attın . yani parmağımı tam da hayallerinden astın o ipe.. ellerim güzeldir , yakışacağından eminim, sen zevkli çocuksun ama denize daha çok yakışır . hadi bir dilek dile ve yüzüğün ellerini , küllerini bırakalım bu yaz akşamında denize . Ama benim küçücük gemiciğim yüzme bilmiyor sakın onu bırakma denizlerinde . Nedenim yok , tutamayacağım her sözü ben verdim . Boş veremezdim .

Hadi utanmıyorum artık , herkes uyudu ev de sessiz , bağırmayacağım söz hadi öpüşelim ne olur . susadım lütfen . ben sende kendimi öldüremedim , bu da sana yetmedi. ‘küllenip bit’ diye sevdirmedim ben kendimi .. sadece o aşık kız bir gemiye bindi ve gitti..

Yorganı çek üzerime , biliyorsun hep üşüyorum . çıplağız utanıyorum ayrıca da. Saçlarım ıslak ve kıvırcık . omzuna yatıcam ama ört üzerimizi utanıyorum işte. Saçlarımı sevsene , yüzümü sev . Yüzüğümü sev hadi . şarap da bitti senden başka ne döndürür bu saatte başımı J gözlerin uyuyormuş gibi yapıyor ben de uyuyayım diye biliyorum ben uyurken sen hiç uyumaz beni izlersin .

Sabahtan beri yaşadıklarımız bir rüya gibiydi , yarım yılım kabuslu ve seraplı bir rüya gibiydi . ve yine uyku ele geçiriyor gözlerimi , hayır giymeyeceğim iç çamaşırlarımı at onları kenara . severiz çıplak uyumayı . yalnız kollarını açar mısın bu gecenin sabahını omzunda uyanarak görmek istiyorum … Seni seviyorum . Ve biriyle evleneceksem bu sen ol isterdim en büyük konuştuğum ağzımla . yarım yılım feda olsun , bu gecenin hayali birlikte uyanmak olsun , 6 . ayımız kutlu olsun sevgilim .

İki Karakterli Yazı

bu gece cesaretım yok aynada gözlerinle buluşmaya..
bu gece seni sana bırakıp gidiyorum
ne kadar ayrılık ve ne kadar hüzün varsa sende kalsın
artık ellerimi çekip gönlünden tüm sevdayı sana bırakıyorum üstü kalsın
kalsın üstü sevgilim senden kalanı da istemiyorum..
alacaklı borçlu olmayalım birbrmize
sen gözlerini al git
ben ellerimi kaçırayım,ceplerime saklayayım
ceplermde kalmasın sana ait bişey
ve burnumdan al kokunu
ama üzülme demeyeceğim sana sevgilim
üzülmelisin ki işe yarasın hatıralarım.
şimdi her gemide mürettebat gözlerin
ve gördüğüm her güzellik sanki senin artığın
ama tutamadıktan sonra ellerini bu allahsız kasım geceleri
o zaman gereksiz özlemek baharı
ahh bi bilsen bildiğim her yalan servetimdir
her mısra sefaletimdir aslında
neyi sevsem sonu hüsran
hep rüzgar var benim baharlarımda
hep kusurlu her güzel şeyim
ne ruhunu
ne saçlarını
ne de ellerini tahliye edemiyorum aklımdan
ve bir türlü beraat olamıyorum kalbimin savcısından
şimdi uğruna söylenecek hiçbişey kalmamışken
ve yara bere
ve kan revanken herşey
ikametsiz ne acılar taşırım gönlümde haberin olmaz
acıların sokagı cıkmaz be sevgilim
ben senı cıkmaz sokagın basındabekler gibyim
ruhumu mu kaybettım..
nefret ettiğim herşey cevremde donerken
dunu tekrarlamak zorundayım
cunku bu gecelerde..tutamayacagım ellerını
tutmamalıyımki beraat edeblesin kalbimden.
uzun uzadıya bitmeyen bir mahkeme bu sevda içimde
üstüne ard arda sigaralar içilen..
iyileştimi diye bakarken kabuklarını kaldırdıgım yaralarım
bir kez daha kanarken
ben yine seni tekrarlarım şarap şişelerinin ağıznda
ben ağlarım,sen üşürsün ; haberin olmaz
benden başka herkese yaz oralardan
ne kadar yazsamda bilemezsin gençliğime uğrattığın erozyonu
uğruna içilen cigaraları
yeni rakıyı tekel birasını anlayamazsın
aslında parasızlıktan en ucuz sigarayı almanın
sensizlik kadar koyduğunu
sana hangi biçimde izzahetsem kavrayamazsın
ve akabinde olan olmayan hiçbişey için beni suçlayamazsın
oysa ben olur olmaz beyanlar bulunuyorum
şimdilerde ve hep kötü bişeyleri andırıyor gözlerin
ve aklımdaki yerin hiçte iç açıcı değil
ve yazık uğruna işlenmiş tüm cinayetlere
18. yaşıma yazık...

Biraz Bakireymiş.

Bu gece de asgari ücret kadar aşk veriyorsun bana.
Ruh tokluğuna aşığım sana.

Birlikte gülümseyişimizi dondurduğumuz ilk ve tek fotoğrafımıza bakıyorum.
Gülmeyi bildiğim zamanlar.
Sevgimin maaşına zam yaptığın zamanlar..
-di li geçmiş zaman,
dili yara zamanın orada
gerçeği yalana katık edip konuşmaktan.

Ve senin tek derdin çocuksu gençliğim.
Ben senin korkularından titreyen
Habersizce içime giren
Çabuk ihtiyarlamış vücudunun altına yattım .
Gören olmadı.
Gülen olmadı.

Aşkımı kaybettim birde bugün.
Gazetelere ilan verdim,
Bulursan sevinme,hükümsüz
Yaramaz işine…

Sen şimdi acılarını odanın en derin köşesine zula yap.

Sonra adını bilmediğin gemilere bin
Kalbinde bir bekleyenin yoksa
Gözlerinde limanlar taşısan ne yazar ?
Söylemesem ne yazar?

Gülerdin sen ufak tefek hallerime .
Suratın donuk bakmazdın o zaman gözlerime.
Ağzın yalan kokmazdı.
Yalan bu , kalpte durduğu gibi durmaz.
Aşkıma yalanı karıştırdın asla affedemem seni.

‘çocuksun be kuzum’
Dedim : ‘ Zor mu kadın olmaktan ?’
‘ağzın süt kokuyor ‘

Sigara içerdim hep o zaman…
Büyük aşklar böyle mi intihar eder ?

Ben kırmızı kalemlerle yazılar yazdım hep sana benzesin diye.
Postacıdan ölüm haberleri çaldım.
Sana yazdığım intihar mektuplarının mührünü hep ben kırardım.
Sokağında cinayet işlenmiş
Odanı tutuklamışlar.
Beni kazımışlar duvarlarından
Yatağını kodese koymuşlar.
Cennette emzirilmiş dudaklarım
Cehenneminde emilmiş.

Su yüzüne çıkıyorum sen beni kustukça
Ben sende geniş zamanlı cümleleri sevmiyorum artık.
Kaçtıkça batıyorum sana
Sadece çıkışı bulamıyorum .
Sende ben kutup güneşlerini seviyorum
Doğduğum saati seviyorum
Yüreğimden yüreğine giden ,
İzmarit kaplı ve yanık kokan yolları seviyorum

Ben senin girdabında boğulmayı seviyorum
Yada tamamen batmayı sana,
Bir kere daha gömüleyim bırak
Sensizliğin sessizlik sanıldığı yere…
Son bir kez olsun sana gömüleyim
Nasıl olsa bir daha yukarı çıkmak.

İçimden gelmeyecek….

Nefret Edilen Uğurlamalar.

Yıldızsız bir geceyim ben,
Yüzüne fırlattığım çığlık , caddeleri şaşırtır.
Bağrıma bastığım kilometre taşları da yok şimdi.
"Şubat Yolcusu"sun sen Attila'nın
Ben ise "Bela Çiçeği" idim İlhan'ın
Bilirim biten yollarda intihar edip beni,
Gideceksin iyi bilirim.
Gel desen , ancak yüreğim gelir...

Koca şehrin kalbinde yürüdük biz ,
ağlata ağlata sokakları.
En çirkin halimizle gezdik .
Paramızın yettiğince sarhoş olup,
Gücümüzün yettiğince seviştik.

Geldin sen , sen geldin .
Başkentimin adı Aşk.
Yüzümde en sebebi sen gülüşüm.
Kahkahalarıma gitme yalvarışları karışır.
Uzun yol otobüslerini yakmak gelir içimden.

Ama sen geldin , sokaklara adımızı verdik sonra .
Beşiktaş İskelesi,saçlarımız sırılsıklam,öldüm ben o anda
Ben deniz barındırmayan şehirlerden nefret ettim
Hem de bir anda.

Vücudunu karış karış ezberledim ömrümün en ıslak anında,
Yıldızsız bir geceydim,
Çirkin , nemrut , kapkara...
Güzel bir kadında değildim üstelik yanında uyanmadığımda.
Ha gözlerime bakmışsın , ha aynaya ne farkeder ?
Dudaklarım , benim adımla başlayıp senin soyadınla biten bir hikaye yazar
Babamın yarım bıraktığı öykü kadar kutsalız artık.

Garip gecelerdi,
Gök delinir , Tanrı bize ağlardı.
başımda 60'lardan bozma Fötr bi şapka,
Öyle bir yağmur yağardı işte , şehri yakardı cayır cayır.
Ne biz yolları önemserdik o anda
Ne de yağmur .

Yıldızsız bir geceyim ben hala,
İklimini ıslatıyorum çığlıklarımla.
Anadan üryan uyurken koyun koyuna.
Gideceğini bilirdim hep,
Oysa gel desen , yüreğimi de alır gelirdim yanına.

Ucuzluktan kanatlar aldım ,
Bir de yanına sevk aldım işte , düşün .
İkiye bölük yaşantımızda , ikiye tektik
Ve yalnız öpüşmeyi bilirdik ...

Sen Attila'nın "Şubat Yolcusu"ydun
Provası bitmişti mutsuzluğun..
Bahaneler ektiğim bağır taşlarında
"Bela Çiçeği"n, büyüteceğim...

Yıldızsız bir gece olacağım , gözleri yağmurlu.
Gideceksin , gece on iki sularında ,
Beşiktaş iskelesindeki vapurlar da ağlayacak...
Üryan bırakıp gideceksin beni,bu sefer sarılmayarak
Ama biliyorum, hava çok soğuk olacak.
Öylece bi sigara dolayıp parmağıma
Ben de ağlayacağım ...
Bu kadar...

Bir gün elbet , -ki sen.

Bir gün elbet ben de gideceğim
-ama senden önce değil .
Ellerinle göndermelisin beni,
yüreğimle gönderdiğim gibi
Acımalı kolların
Kanatlarım kopmalı.

Elbet gideceğim bir gün
( Sen gönderdiğin vakit )
Kapalı duracak hep gözlerin
Çok üşüyeceksin
Fazla acı vermeyeceğim,çünkü bunu sen isteyceksin
Dudakların bilmeden , ben konuşacak
Üşürken sarılmayacağım omuzlarına
Herşeyi bilerek,hep susarak gideceğim

Gideceğim bir gün elbet
Gideceğim ama sen onu kafesteki martıya sor,
Hayallerim denizde boğulmuş bulunacak
Mutluluğun kafasında tek kurşunluk bir delik.
Ama üzülmeyeceksin dedim ya,
İşte o zaman yanacak kurdelam,
Gelinliğim yırtılacak
Hiç duvağım olmayacak
Bunları bile bile gideceğim.

Karın boşluğuna dirsek yemiş gibi olacaksın biraz,
Ağzında paslı bir aşk tadı bırakacağım
Buruk ve acımasız bakacağım gözlerinden insanlara
'Cesaretsizliğimin sebebi bendim' diyeceksin
-ki bunu söylediğinde yarılamış olacağım yolumu
Etlerini kemireceğim
Sen çoktan yolun sonunda olacaksın.

Önceleri sıcaktan uyuyamadığını sanacaksın
Benim sana yazdığım şiirlerden
Aşk mektupları yapacaksın
Ağlamaklı bir kız çocuğunun son satırlarında
Bir akıl kaçırması bırakacağım sana
Ben ise,
Bıraktığın yolun yarısında cesedimi kusacağım.

Senden sonra elbet bende yola çıkacağım
-ki muhtemelen çok geç kalmış olarak
Hayallerimin kaset bantları yapışıp kopacak
Hİç sevişmediğimiz yatağımız
Leş gibi kadın kokacak
Aynanın önünde benim kullanmadığım rujlar bulunacak
Giderken bavula koyacak hiçbirşeyim de olmayacak
(Herşeyimi çalsan da seviyorum seni )
Benden önce gittiğin için ,
Küflü küfürlü ağzımla hayali evimin anahtarlarını yutacağım
Ben de gideceğim elbet demiştim ya,
Biliyordum , gördüm tüm olacakları aslında,
Aslında Sırat Köprüsü'nde trafiğe takıldım da geri döndüm.
Keşkeleri çalma mektuplarımdan!
Sen giderken gördüm,
Köprü ben oldum,kalbime basa basa öldün.
Sen gidiyordun,
zaten elbet ben de gidecektim ama
sen giderken
Ben herşeyi bilerek öldüm.

Bir 145T Yolculuğu

Seni ilk kez görmek için çıktığım yolculukta oturduğum , cam kenarı koltuğa oturdum yine , çift katlı yolculuğumda. Kalbimin üzerine kalbini koydum , ezildim , bitkinim . Bu sefer heyecan yok içimde , ben de tükettim ellerimdekileri , senin gibi heyecanlanmıyorum artık . Çünkü bekleyenim yok yolun sonunda , beni , ellerimi ... Bir çocuğu görmeye gidiyorum bu kez , hiç de istemediğin gibi . Gözlerim bitik , kalbim ağrılı.

Aslını sorarsan , özlem değil içimdeki . Dün akşam şiirmdeki ince sazı kırdın , sustum . Dilimin ucuna geldi paslı acı tadın , sustum . Yokluğumuz vardı artık , yokluğumuza eklediğimiz yollarımız vardı . Hep yarımdık , hep özenip , resimlerden bakmamız vardı . Açlık sınırındaydık , yokluktuk ... " Biz " in ardında bırakmıştık .. Tüm kişisel cümlelerim bundandı yani.

-Personal , Myself & I -

Ve bir kez olsun ellerimi , pürüzsüzce beni saran tenimi , kırmızı ojeli ayaklarımı özlemeyeceğini bilmemedir tüm bunlar . Hep istediğin gibi yaptım , acısız ve alelacele. Bebek oldum , en çok da çocuk .Ama sevmezdim hiç oyunları . Sahip olduklarımdan sıkılamazdım , o kadar azdın ki . Benim tek yutkunduğum , iç geçirip de ellerine vurulduğum buydu ; Cümleleri tükettikten sonra sıkılmak gibi bir lüksüm yoktu . O kadar azdı ve o kadar değerliydi elimdekiler...Yokluktuk çünkü biz , gazetelerin kuponla verdiği kitaplardan öğrenmiştik sevmeyi , bir çiçeği , bir kırmızıyı , bir adamı . 1. çoğul şahıslar biriktirirdim kumbaramda , aşka bütünleyecektim , tedavülden kaldırdın onu...Ellerin terliyordu , sıcaktık yani...Eridin , aktın sonra , ellerime yapıştın ..Çıkmaz doğum lekeleri , unutmam . Alışılır .

-Unkind-

Sonra yavaş yavaş doyar oldum . Karnımda kimsesiz sancılar taşır oldum . Bana öğrettiğin karanlığa kustum . Yoktun(m) , kahrolasıca ellerinde ince , uzun parmaklarım yoktu . Değişiyorduk , fotoğraflar bir çekmecenin en ücra köşesine saklandı .Yağmur falan da yağmadı , o kadar kuraktım ki. Bahardı işte , gün ışığı yüreğimi yakar , gecesi dondururdu bedenimi . Anlamak oldum sonra , anladım ; bir aşktan diğerine giden otobüsü durdurmamın imkanı yoktu . Kalan için herşey , bittiği yer vücut buluyordu . Dedim ya baharlar böyleydi , titrerdi sesler , yalan kokardı , yalan kokuyordu sesin ama ben sırf sen kokuyor diye doyasıya yutardım her bahtı kara yalanı . Kumdan temeli olan aşkımızı , sokak köpeğine ellerimle yedirdim ; nasırlı kalbimin tuz izlerinde .

Kanattığın dizleri hiç söylemeden , yaralarını ağladın bana . Dokunduğum yerden bana bulaşır oldu acıların , anladım . Gönül yalancılarının en güzel fotoğrafıydı benim gülüşlerim . Boynumda adının baş harfi olmaktan tiksinmiş bir kolye , ve ben maviye çalan yeşillerden utandım . Gurursuz gecelerde , duvara yansıyan suretine uzaktan baktım , anladım . Her kadın biraz aynıymış bir erkeğin gözünde . Bugün benim kokum ninni olurken, yarın en yakın mesafeler heyecanını kurutur . Yaraya yakın , yeniye yakın .

- Whisper . -

Hüzün kırılır hep , göz bebeğimde . İlk aşktan yadigar tek cümle , şu beş cümlesiz zamanımda anlam bulacakmış , heyhat!.. Ne dünya çıktı yörüngesinden , ne kulağımızda Samanyolu var.Sadece gözlerim , bir bitki gibi çürüdü . Ellerim , odanın en kuytu yerinde , ellerim üşüdü .

- Childhood dreams -

" İstersen bir aşkın en azizelerce kutsanmışını yaşa ; beyaz tenli , yosma bir bakış yerle yeksan eder hayallerini . Kadınlardan kork , kork yeşile çalan renklerden..Gidebiliyorsa şayet , yapma , değmiyor."
Unutmak için güzel bir tramva , ağır bir trajedi , acınası bir yalan . Yüzümü unutmak , yüzüğü unutmak . Sende doğan herşey kefenleniyor artık .

Hırsımdan yüzümün bu darmadağın hali , bırak kalsın . Tek kelimen kırmaz artık beni . Bir atom parçalarına ayrılmaz . Bir kalbin en küçük yapıtaşıydın sen , onu meydana getiren . Verdiğim sözleri oruç gibi tuttum , nefesimi tuttum . Uçup gitti hepsi , sigara dumanım gibi ; annemin korkusundan yarım açtırdığı penceremden ...

"Aşığım demek en ucuz yalan mı ? Köşedeki bakkalda satılır mı ? "

Of...

Zavallı , diyormuşsun şimdi bana , içime cuk diye oturan, en sevdiğim nefretimin rengi kızılla . Şaraba dudaklarımı gömüyorum , yaramı söndürüyorum ,falanca kilometre yokluktayım . Ben ağlamak yaşıyorum , yaşamak ölüyorum .

Güzeldim evet, pürüzsüzdüm . Şimdi yiyip bitiyorum o çok sevdiğin uzun parmaklı ellerimi . Yirmi bir var aklımda , sayıyorum sonsuzdan . Mağrur rollü bakışlar yanında , timsah gözyaşlarının bile akıtacağı rimeller . Kekremsi , yosma tadlar . Onlarınmışsın , tıpkı bir eşya gibi gözlerin , ellerin . Yılan gözlerinden , caka akıyor . İnanmam , (ben bir şey demedim ), inanmam ben daha ellerin bile inanmıyorken ! Sana ebedi sevdalar vaad edilmiş kısa mesafeli yolculuklarda ! Hadi oradan kaltak !

- Her lips are sore -

1 , 2 , 3...şşşt ! 4 , 5 , terkediş , 7.
Sen bir erkeğin yıkılışısın , bir kadının anlamsızlığı . An itibariyle hiç bir ten vermez insanlara inancımı , öfkemi dağıtmaz hiç bir pamuk şeker . Vicdanımın en vicdansız , en acımasız gerçeğini silemez gözlerimden . İyi bak kızarmış burnuma ,
Bana iyi bak adam !
Bebek yanaklı yalan !
Sen yoksun artık gözbebeklerimde bizden arta kalan .
Sadece yemyeşil bir kadın silüeti artık gözlerimde duran .

-Leave-

Sonsuz aşk derken bile "son"dan geçiyormuşuz .
Herşeyi en sondan yaşayınca anladım .
Ve bende aslolan herşey , kan çanaklarımda saklıymış.
Kapının eşiğinden sana bakmayı bırakıp,
Aynada kavgamın rengine baktım,
Yüzüme baktım ,
Anladım .

- Understood -

Bayım ?

'oturabilir miyim ? '
....

Kendi kapılarımın ardına izin isteyerek girer oldum.
Odalarım boş . yok kimseler ilk defa.
hiçbirşeyiz. ve alabildiğine özgürüz..
odamın duvarları kadar.
yastığımın kokusu kadar özgür.

perdeler açılıyor .
içerisi rüzgardan bir aşkla doluyor.
alamıyorum kokunuzu .
sizi tanımıyorum .
dizeler yavaşlıyor.
anahtar kırılıyor .
ben her şarkının sonunda bekliyorum.
ne istediğimi bilmeyerek.

yokluk hissi içimi kemiriyor o anda.
açlık..
acıkıyor susuyorum.
ve bir daha asla konuşmuyorum .
içinizdeki çocukları dışarı da özgür mü sanıyorsunuz acaba ,
ya da kimlik yaşınız da mı olgunlaşıyor aşklarınız ?
her yanmaya çalıştığınızda
rüzgara küfür mü eder yalnızlığınız?

susuyorsunuz. anladım .
düşünceleriniz engelli koşularda.

ve döner dolaşır hayat hep gelir.
biz ne yaşayacağımıza bile karar veremezken..
kendi kapılarımızı bile kıramazken..
bütün nefes bir anda tek bir dudakta toplanır o an.
sonra dokunup hissettiğimiz her şey acır.
eller kızarır...yüz kızarır..
anılar yüzümüzde zaruri zamanların izlerini bırakır.
söylenecek tek söz .. alın yazısı..

sahi siz de kaderinizi anlınızın bir köşesinde mi sanarsınız ?

Bayım , siz aşktan anlar mısınız ?
Bir anda bir kadın sizin bütün ülkeniz olur mu ?
onun sözcüklerinden bir inci kolye dizip
şiirler yaratır mısınız ?
siz de dudaklarınız kanayınca makyaj yapar mısınız ?
acılarınızdan kısa olsun diye saçlarınızı korkmadan, gereğinden kısa keser misiniz ?
Korkmayın sizi acıtmam .
Becerebiliyorsanız solmayı bekemeden yanın . Yapabilir misiniz?
Bayım ?

Sadece rüyaymış..

Ankara'da Deniz yok mu ? KAPA ÇENENİ ANNE!

Biraz soğuk ve anlatıldığı kadar da ürkütücü olmayan , kimselere söylemediğim ama zaten tanıdık olduğum otobüs yolculukları yapmaktı sanki, seni sevmek .
bir şeylerin bu kadar büyüdüğünden habersiz,zaman aksaktı bizim için . geride kalmıştım ama , bazen geri kalmışlıklarımda bile senin ellerini tutmaya çalışıyordum . Geç kaldığım zamanlar hep senin ellerini tutuyordum . Zaman beni sana sürüklüyordu , senin hiç de beni barındırmadığın zamanlarda .
bambaşka lisanlarda aynı kelimeleri anlattığımıza inandırmaya çalışıyordum kendimi.Uzun yolculukların kıta sahanlıklarında gözlerimi otobüsün büyük ve kırmızı (!) puntolarla yapılmış saati alıyor . Yine gitmeler ve kalmalar , otobüslerde yaşanıyor .
Naneli şeker kokuları arasında yolculuklar yapıyorum sana , pek alışık olduğum kolonya şişeleriyle.

“acaba ?”
“ yoksa…”
“ya olmazsa ?”

olacakları yaşamışçasına geliyorum yanına aslında . o günü sana anlatabilmek için yazıyorum .belki de hala anlatacak bir şeylerimin oluşundan .
sensizlikle arkadaş olacağım zamanların gelmesinden korkuyorum . ıslak ve ince dudaklarından çıkacak tek kelimeye tutsak , yollar geçiyor ve şehrine geliyorum .
çocukluğumun pamuk şekerlerine benzeyen bulutlar tüketiyorum .
yağmur yüklü , yağmur şarkıları geçiyorum.
Elimde 16 parça kırık hayalle , bozkırındayım .

Hiç görmediğim , aklımda hayal meyal canlandırdığım bir şehirdeyim artık . kalbimin bir kısmı hala çalışır durumda .
Beni o şehirden artık ne aşk kurtarabiliyor , ne de başka dilde seni sevdim’ler.
Oradayım işte tam karşında ! Tanrım seni görebiliyorum .
Kokun içimde dansını ediyor , kadeh tokuşturuyoruz .Masada insan yüzleri , çatal bıçak sesleri arasında hiç söylemediğin ama hep duymayı beklediğim aşkı yaşıyoruz .
“bu gece ağlamayacaksın bebeğim …”

üşüyorum . Ellerini giyindim . Evet , artık sıcak . yanımdaki kimse üşümüyor onlarda bizim gibi .
ıslak dudaklarından adım çıkıyor ve yaşadığım her şeyin üstüne tükürürcesine beni öpüyor .
ve ürkütmekten bile delice ürkmüş sen
o dar , o küçük, o ömrümün en güzel uykusuna yatıyorsun ben ve beyaz tenimle .
teninin tenime değdiği her yer yaşam alanım oluyor .
duygu aynayı kırıyor .
duygu yanmış , yakılmış , yalanlara delirmiş .
duygu en ağzı bozuk aşk mektubu .
Gitmek zorunda olduğum için git diyen gözlerinle baş başa kalıyorum .
Yanaklarımı gözyaşları çalıyor hemen.
Oysa ki ben sadece senin yanında güzeldim .
Ama gitmeliydim .
Tek istediğim o terminaldeki insanlara benzememekti.
Ve ben o terminalde sessizce giderken , sen yoktun .
Muavin seslendi .
Onbir buçuk Ayrılık-İstanbul yolcusu kalmasın !
Sadece o insanlara benzemek istememiştim senin yokluğunda çünkü ben sadece senin yanında güzeldim .

İçinde deniz barındırmayan şehirleri sevmediğimi sanardı annem .
Ankara’da deniz yok , ne yapacaksın oralarda
Ankara’da Deniz yok mu ? Kapa çeneni anne !
Yağmura bulutu unutturan ıslak şarkılar dinledim. Haritadan aramızdaki bütün şehirleri çaldım sana yakın kalabilmek için .
Ben sadece seni seveyim diye bu şehirden kimse yanına gelmiyor .

Ben daha öncede tek başıma olduğum aynalar kırmıştım bacak aramda .
Üzüntümü sadece bir kişi anlıyor , hırsız gözyaşlarımdan tanıyor beni .
“o seni seviyor , sadece anlatış yolu biraz uzun…” diyor .
bir hayalin yıkımısın sen ..Sen yolcusun … bir iç şehirde yarım kalmış umutların var ..
denizsiz , sahilsiz , martısız şehirlerde kırmışsın aynalarını …
KAPAT ÇENENİ diyorum sana … Ankara ‘ da deniz var siz görmüyorsunuz , bilmiyorsunuz siz !

Sen beni sev sevgilim , en çok beni sev .

Ben hırsızım sevgilim , şehrine giden bütün yolları ben çaldım , bütün yollarına hayaller bıraktım ki geri dönersem kolay bulayım yollarını diye . bir akşam üstü arkandan baktığım yollardan , kahverengi koltuklara dönmek kolay olsun diye . ama sen yine de en çok beni sev .

Sabah oldu . Ankara’dan ayrılık şehrine geldiğim için küfür ettim , sigara içtim ve her yerine tükürdüm bu şehrin . İlk defa bu şehirden nefret ettim .

Sen yoktun .

İstersen beni hatırlama,
Ayla yıldız yan yana geldiği zaman aklına gelmeyebilirim belki.
Önemli değil o kadar da
İstersen beni unut
Ama fotoğrafın yastığımda durdukça kokun geliyor burnuma .
Bir kez daha yağmurun altında kalırsam , boğulurum biliyorsun .
Haydi bir deniz kenarına oturalım
saçlarımı okşayarak uyut beni .
artık öpüşelim.

Özledim…özledim.

SORUNSAL.

Aynaya bakarak başlıyorum her yeni güne,
Çiçeklerimin güneşe dönük , suya muhtaç olduğu zamanlar.
Uykularıma kıyamıyor çocukluğu siyah - beyaz fotoğraflarda kalmış biri.
Çocukluğunun ahşap pencerelerinden baktığı,
yüzüme kıyamıyor.
Durup öylece;
sadece onu sevdiğimi söyleyeceğime o kadar emin ki.
Bu aşk için yeni bir gül dikiyorum saksıma.

Yine mi gidiyorsun?
Bu gidişlerin hiç sonu olmayacak , biliyorum.
Pencereler , hayaller , kalpler ..Hepsi kırık.
Ne varsa gitmiş gözlerimden.
Ardımıza bakmadan yürüyoruz çatlamış gözlerimizle.
Uyandığımda yok şiirler.
Herşeye veda.
Dudaklara 'hoşça kal' kalıyor bir tek.
Ellere veda.

Elveda!

Biten bütün cümlelerin sonuna nokta konurdu
ilk okul sıralarında...
Tüm cümlelerimiz soru işaretli şimdi ,
çocuksu kadınlığımızda.

Ve bitti
(?)
Her gün ; bir gün sana da pişireceğim yemekleri anlatmayacağım artık.
Babama ütülediğim her gömlekte,
sabah işe gidişlerini düşleyişlerim yırtıldı.

Ve aynaya bakmıyoruz yüzümle uzun zamandır.
Gözlerimin kenarlarında otuzlu yaş kırışıklıklarım var artık.
Bir seni düşünüp gülümsediğimde,
bir de geri kalan zamanlarda belirginleşiyordu : Çiçeklerimi sularken .
Gözlerim o kadar ıslak ki ,
hiç susamıyorlar artık.

Sana o kadar güvenmiyorum ki ,
Güvendiğim kim varsa çaldım güvenimi onlardan.
Bir hırsız gibi , kendi inancımı çaldım.

açıp yazdıklarını okuyorum arada,
Fotoğraflarımızın , eski hikayemizi anlatışını dinliyorum usul ve sessiz.
Yaprakların dökülüş hikayesini,
ihtiyar çocukla , kırmızının hikayesini.
Ne kadar varsa işte hepsini
Hepsini dinliyorum masamın başında.
Alıp , kaçırılmış hayatımı izliyorum .
Ve işte bu Tanrısı olmayan hikayede,
Her hikayede
suluyorum çiçeklerimi.
Çiçekler ve gözler,
Çürümüş ıslanmaktan...

Odam ufalıyor ,
ben un ufak.
Sıfır pozitif bir yalnızlık boyamaya başlıyor duvarlarımı.
Müzik akıyor odama.
Darmadağınık ve kırmızı hücrem...

Dudaklarımda bir zulmün bezgin ve kararlı izleri.
Sıfır diyorum ya işte,
Sıfır pozitif sensizlik senfonisi dinliyorum odamda.
Babam dağınık odama küfür kafir arasında girip,
'şuraya bak ! kız olacaksın bir de !' diyor .
Hangi kız be!
Bilmiyorsun babam, bilmiyorsun ilk aşkım .
Sen de benim platonik aşkım olduğundan bilmiyorsun .
Fırlatıp attığım her kazak onun kokusuyla dolu !
Neden her yer dağınık,
Neden saçım başım dağınık
Anlıyor musun ?

O kazağın balıkçıl yakasında hala bir yaşama umudu taşıyorum ben !
Anlıyor musun ?!

Ve sen elbette affettin bu aşkta kendini.
Hem kendini , hem yüreğini.

Ya gözlerin ?
Uyandığında yüzünü görecek
İnce dudaklı , kumral kadına iyi bak.
Gör bakalım , gözlerin seni affedecek mi ?
Özrünü kabullenecek mi ?

Ya da unut,
La minör ağlayadursun odamın duvarları sana.
Kanımız da yalnızlığımız da uyuşmazdı bizim.
Ben ağlardım o vakit.
Büyürdü çiçekler .
Gözlerim biterdi.
Koşardım ben ,
Giderdin ...Giderdin...Giderdin...

Acımtırak yazıldığına bakmayın , Sinir harbi böyle birşey.

Her öykü gibi bu da karanlıkla başlıyordu işte , bitişi gibi. Ben herşeyi en sondan yaşamaya başladığımdan ,biliyordum acının hazzını.

O'nun gözlerinde de görmüştüm ama bile bile kumar işte . Mutluydum . Kulağımda hiç dinlemediğim bir şarkı vardı ta ki O'nun ellerini tutana kadar .Elini tuttuğum anda , sanki kendime ihanet ediyormuşçasına :
"I'm still lovin' u ."

Buna da gülümsedim O'nunla birlikte . Aklımdaki bütün fotoğraf kareleriyle birlikte , şarkıyı da yaktım .Ruhumda eskimiş ne varsa , O'nun gözlerinde gebertmek istiyordum . Ve artık kapalı alanlarda sigara içemiyordum .
Saçma sapan şarkılar eşliğinde göz göze bakarken görüyordum . O da unutmaya ayak diriyordu . Unutmak istiyorduk . Tırnaklarımızla yıktığımız hayat parçacıklarından kurtulmak istiyorduk .

Mutluyduk uyurken . Herkes bana yitik bir umutla bakıyordu . KİMİN UMURUNDA !Kumar olduğunu biliyordum bunun, kumarın kötü bir alışkanlık olduğunu ama bağımlılık yaptığını da biliyordum . Biz O'nunla , ter içinde , sekiz saat onaltı dakika boyunca , sarılmaktan bir kere olsun vazgeçmeden uyuduk . Başka şansımız da yoktu zaten , bir mezarda birlikte uyuyorduk . Sarılmaktan başka çaremiz yoktu . Üzerimizdeki eskimiş topraklardan sarılarak kurtulacağımıza inanıyorduk . Yine kısaydı saçlarım .
Ama bir yerlerde , bana benzeyen biri daha vardı .Kısa , turuncu kırmızı saçlı bir kadın . Tek farkımız onun saçları pişmanlıktan , benimkiyse acıdan kısaydı .Ama artık onunda acıları , yalvaran gözleri , titreyen elleri , uykusuz gecelerde yenmiş parmaklarının kenarlarından fışkıran şeytan tırnakları vardı.Belki bizim hikaye-i aşkımızın şeytanı oydu ama , anıları acılarıydı artık onun . Lanet vicdanım , sırtımda kamburum vicdanım , ona bile kıyamıyordu .

Yanlış olan tek şey ' adam' dı aslında. Kime inanacağını , neye sarılacağını bilmeksizin ; bir oraya sarılıyordu , bir de bana . Aptaldı adam . Geçmişiyle geleceği arasında batan gemisini kurtarmak için hiç bir çabası yoktu . Turuncu saçlı kız da aptaldı . Tanrım turuncular bana ne çok acı veriyordu ? Terketmişti hayatına mal olmuş aşkını . iki koca aydır tek sevdası olmuştu terkettiği adam .Adam artık değişiyordu , başkasının olmak istiyordu . Turuncu kız , kafasını bulandırıyordu . En az benim kadar.

Bana yalan söylüyordu adam . Aklımı bilmiyordu , beyin kıvrımlarımın arasında sıkıştırıldığını bilmiyordu . Geldiğim yer yine aynı noktaydı . En baş. Görüyordum herşeyi , kahrolası aşklarımın tanrısı da yaratıcısı da Allahı da bendim .Görüyordum herşeyi , adam aylarını , uykularını , aşkını verdiği kısa saçlı kadına acıyordu . Kendine acıyordu . Canı acıyordu ve bir çok şey ...
Ama benim de saçlarım kısaydı , görmüyor muydu ?

Bu yüzden bende kendime acıyordum .
Adam turuncu kızı öpüyordu , kız kendine kızgınlığını unutmuş ; adamına dokunuyordu . Yaşlı dostumun artık benden koptuğunu hissediyordum . Yanakları kızarıyordu kızın , tıpkı gözlerim gibi .Kız kendini artık daha DİNÇ hissediyordu.
Tırnaklarım kırılıyordu ve ben bölük pörçük uykularımda turuncu kıza üzülüyordum .

Adam farkındalığımın farkındaydı . Kimin kimi yendiğinin pek de önemi yoktu yenmiş tırnaklarımın yanında .Tenimi terimden temizlemek zorundaydım artık . Çok acı çekmiştim zaten , arınmak zor olmuyordu gözlerimdeki ölülerden . Büyüyememiş 'koca adam'lar yine küçük kadınlardan medet umacaktı . Anımsıyorum ; ben bu cümle yüzünden bir adam öldürdüm . Ter aktı başımdan . Cinayetim karnımı ağrıttı bir an için .

Farkettiğimi farkettikçe daha da aşağı düşüyordu koca adamımız.Küçüldükçe ona duyduğum merhametten tiksiniyordum .Hala beni özlediğini söylüyordu . Bunu biliyordum çünkü ben onun sığındığı tek limandım , en faydalı oyuncağıydım . Başkasının olup olmayacağımı merak ediyordu , içinde hiç bir zaman bunu istemediğini biliyordum . Aşağılıklaşıyordu . O'nun kafası karışıyordu . Turuncu kız bütün aklını bulandırmıştı . Aklı bulanıyor , aklı beni kusmak istiyordu .

- Çok karışığım,anla... dedi bana .Benim düğümlerimin farkında değildi , ha bir de boğazıma düğümlenenler vardı tabii.
-Kendin ne istiyorsan onu yap , hayat senin seçimlerindir . Al kalbini avuçlarına , kimin adı varsa orada , ona git . dedim ona . Daha terim soğumadan koynunda , arkadaşı oluyordum .Unutulmuş uykularımızla...
-Anlamanı beklemiyorum , sen de haklısın ama anlamaya çalış ne olur , boğuluyorum . Akıl ver bana sana ihtiyacım var bu ara. dedi... Sustum .
Üçümüz de mutsuzduk aslında . Ben de , O da , Kısa saçlı kızda . Oysa söylemiştim ona : 2 mutlu insan 3 mutsuz insandan iyidir , demiştim .

Az matematiğin varsa hesapla be adam ! Az biraz toprak varsa hala ellerinde , kapa bu mezarı da bitsin artık .

"Gitti..." dedim içimden kendime.
" Daha gelmeden , gitti..."

26 Şubat 2010 Cuma

Pembe Yalanlı Ev

Sarhoş karanlığımı sakladığım şapkamın altından , neye baktığını bile bilmeyen gözlerim yakaladı.Eminim o da bilmiyordu neye baktığını ,içinin aktığını.Gülen gözler vardı , biraz kusardım . Susardı.

Sonra parmak uçlarım oldu. Uzaklardan yüzünü görür oldum . Ben her zaman çok ağlıyordum , o değildi sebebi ama suçlayacak vasıfsız bir aşk arıyordum. Bu zamana kadar kanadığım ne varsa , bi' siktir basıp ağlıyordum.
Sonra omuzları benim oldu . Ağır sandığım , hayat yüklü omuzlarındaki küfeye gözyaşlarımı yükledim , daha da ağırlaştı yükü.Bir de sigara içiyordum durmadan . Anlatamıyordum ki, içim boşluğu akıyordu omuz başlarına. İçimi dolduruyordu . Kül gibi ağzımdan midem bulanıyordu . O " Bu gece ağlamayacaksın ! " dedikçe benim yanaklarım eriyordu .
Şiirler satın alıyordum , konusu ondan çok uzak.
En az yolları kadar uzak.

Onun oluyordum. Saydığım her gün faça gibi kanatıyordu beni. Sinirlerim bozuldukça , kahve çekirdekleri yutuyordum . Sigaralarım çirfli olmaya başlıyordu . İkiz ruhum bana baktıkça , ruhundan utanıyordu.
Kusuyordm her gün .

-Bir yeni mesaj- belirliyordu hayatımı.Ben mesaj aşığı oluyordum . Bir cevapsız çağrı günümü belirler oluyordu.

Aşktan da , ondan da , elma şekerlerinden de ; onaa aldığım , çocuk ruhunu kaybetmesin diye aldığım o renkli , çubuklu şekerlerden de nefret ediyordum ama artık çok geçti. Sevgi olmuştu artık . İğrenç zehir yine her yanımdaydı ve ben bu foseptiğe inşa ettiğim pembe yalanlı evimizde mutlu olmayı bile öğrenmiştim .

Sendin işte !

Alkışlara boğuluyordun , adını zikrediyordu herkes . Simsiyah herkes , sen bile simsiyah . Ben o sahneden , o ışıklardan nasipleneli epey olmuştu . Senden tiksiniyordum , o hayranlıklardan , müzikten ! Ateş düştüğü yeri yakıyordu ne de olsa . Her taraf ağız kokuyordu , ama ben yine de mutluydum . Güldüğün her kare benim olmalıydı , benim olsundu diye kavga ediyordum fotoğraf makinam ile . Yanımda can parçam , çekik , yeşile çalan gözleriyle , yumuk yumruk elleri kadar yüreği arasında sıkışmış , aynı hisleri yaşıyor ; hiç konuşmuyor , ince yarasına sarılmış , inceden inceden mutluluğuma acıyordu .

Dudakların dudaklarıma değdikçe , etrafımızdaki gözler büyüyordu . BÜYÜ ! Ağzıma nefesini kusuyordun . Ve ben senin parmaklarına dolanan alyansa kendimi asıyordum . Boğulurken bile ağzından nefes almaya çalışıyordum .Elini belime dolasan , ben bu hayattan hiç düşmem diyordum . Ama hiç bir zaman - kırmızı geçmiş zaman - kadar sevmiyordum seni. Sende biliyordun iğrenirken bie aşkım demenin dayanılmaz hazzını . Bi kere bile sevmediğine o kadar emindim ki , gururla senin oluyordum . Ben güçlüydüm oğlum ! Ben dimdiktim ! Yıkamazdın beni , yıkamazdın mutluluk putlarımı !

Yollarında , çatlamış topuklarım , yalnız ellerim ve bir de can parçamla yolculuk ediyordum . Gerçeğimdi o benim . Hep yan koltuğumu gerçeğime ayırıyordum . Senin dostların yiyordu benim gerçeğimi ama o gülüyor diye susuyordum . Senin yüzünden iğrenç bir dost oluyordum ben. Ama mutluydu o. Bu sırada ben de seni seviyordum , ama sevişmiyordum . Ben senin tek gecenin kızı olmak istemiyordum . Ne de olsa aptaldın , erkektin . Elinin kiriydi ve sen bunu unutmamak için ellerini hiç yıkamadın .

Kafamız bulanıyordu . Seninle aynı saatlerde , aynı şehirlere yolculuk ediyor ; aramızda kalan peronlardan birbirmize koşuyorduk . Kabul et oğlum boşuna değildi her sabah yazdığın şiirler , sen de it gibi aşık oluyordun işte !

Ve her sabah 'Günaydın.'larınla ayıyordu günüm . İçindeki şair adam aşıktı bana belki de , belli ki öyleydi . Belki de o şiirleri bana yazmıyordun . İçindeki 'Aşka dair nesirler'den nasipleniyordum . Ama beni mutlu ediyordun ya koca herif , gerisi çok da umrumdaydı .

Kuyruğuna basılmış bir ite dönüştün sonra. Hızla kaçıyordun , düşüşün bile seni durdurmuyordu. Ben taptıkça sen kaçıp gidiyordun. Senden midem bulanıyordu artık . Yoruluyordum . Ama kürkçü dükkanı bendim zaten . Dünyayı dolaşıyor i bana dönüyordun . Her dönüşünde açık kalbimden içeri süzülüp , kanıma giriyordun . Dostların bana geçmişini anlattıkça , kendimden kaçıyordum . Onlar anlattıkça , geçmişin beni tokatlıyor , beni acıtıyor , beni kaşındırıyordu . Sen benim geçmişimin kırmızı rengine dayanamıyordun . Biz can parçamla kıyamıyorduk senin canını yakmaya ama dostların yarışa girmişti beni kanatmak için . Midemi rahatlatmak için kusarken , şimdi kusmaktan bile midem bulanıyordu . Sen ve yaşlanmış aşklarından yaşaran gözlerimden nefret ediyordum .

Üşüyordun ve ben geliyordum . Özlemekten kalbimiz taşlaşmış , dudaklarımız morarmıştı . Heyecanla , otobüsün yanına yanaşmasını bekliyordum . Ben bunu hep yapıyordum çünkü sen beni sadece orada seviyordun . Seni son kez görmeye geldiğimi de biliyordum aslında. Son öpüşündü bu beni , son sarılışımdı sana . Ben iyi bir trajedi oyuncusuydum , ama sahnede ölmezdim ! Korkmuyordum ... O ışıkların altında sana bir kez ve son kez daha aşık oldum . Aynı zamanda tek aşkıma kırmızılarımı son kez sundum . Senden aşağı atladım , düşüyordum . Ama sevgisiz sevişmenin bir kez ve son kez daha başrol oyuncusu olacaktık can parçamla . Ellerin derimi parçalarken " Beni bırakma." diye yalvarıyordum sana . Beni içimden , beni beynimden terk etmen için ruhumu satıyordum orda sana . Can atıyordum siktir olup gitmen için . Sen değişiyordun oğlum , başka birilerine benziyordun . Yalan oluyor , yalan soludukça bende kayboluyordun . Artık sana sadece acıyordum . Ne aptal bir ömrün vardı . Yüzünde çekip gitmişliğin çizgileri yoktu . Sana acımaktan başka hiçbirşey yapamıyordum .

"Son kez uğurladım kendimi bizi öldürdüğüm yerden."

Ve en nihayetinde bitmiştik artık . Soluğundan , yaşamından haber alasım yoktu . Can parçamı bile ağlatmıştınız , aldatmıştınız oğlum siz ! Nasıl sevebilirdim artık seni ? Yeni kadınlar görüyordum .
Senin şerefini , köprüaltı işportacıları satıyordu .
Senden aldığım bütün sevgiyi , aşkı , yalanları iadeli taahhütlü geri yolluyorum sana .
Üç - beş sarı yapraklı defter öyküsünden başka hiç birşeyim yoktu sana dair .30'unu yeni bitirmiş yüz çizgilerim de silindi .

Sen hep kaçak oynuyordun. Hem tenimi istiyordun , hem de ilk senin olmuş olmamı diliyordun .
Aptaldın be oğlum , aptal.
Ben iğreniyordum
Ben senin gibi yaşlanmayacaktım .
Ama ben seni sevmiyordum , ben sana tapıyordum .
Can parçamı verebilecek kadar .
Ama kaçmak çok kolaydı , tatlı geliyordu.
Ve sen hep tatlı yiyordun ...
İçimi yedin , içimi kemirdin , içimi erittin ...İçimde bir bombaydın , kendini infilak ettirdin .

İşte ben bu saçmalığa 'aşk ' dedim oğlum ve senden böyle nefret ettim.

Üç eksi İki , Kalan Yalnızlık

Her öykü gibi bu da karanlıkla başlıyordu işte , bitişi gibi. Ben herşeyi en sondan yaşamaya başladığımdan ,biliyordum acının hazzını.

O'nun gözlerinde de görmüştüm ama bile bile kumar işte . Mutluydum . Kulağımda hiç dinlemediğim bir şarkı vardı ta ki O'nun ellerini tutana kadar .Elini tuttuğum anda , sanki kendime ihanet ediyormuşçasına :
"I'm still lovin' u ."

Buna da gülümsedim O'nunla birlikte . Aklımdaki bütün fotoğraf kareleriyle birlikte , şarkıyı da yaktım .Ruhumda eskimiş ne varsa , O'nun gözlerinde gebertmek istiyordum . Ve artık kapalı alanlarda sigara içemiyordum .
Saçma sapan şarkılar eşliğinde göz göze bakarken görüyordum . O da unutmaya ayak diriyordu . Unutmak istiyorduk . Tırnaklarımızla yıktığımız hayat parçacıklarından kurtulmak istiyorduk .

Mutluyduk uyurken . Herkes bana yitik bir umutla bakıyordu . KİMİN UMURUNDA !Kumar olduğunu biliyordum bunun, kumarın kötü bir alışkanlık olduğunu ama bağımlılık yaptığını da biliyordum . Biz O'nunla , ter içinde , sekiz saat onaltı dakika boyunca , sarılmaktan bir kere olsun vazgeçmeden uyuduk . Başka şansımız da yoktu zaten , bir mezarda birlikte uyuyorduk . Sarılmaktan başka çaremiz yoktu . Üzerimizdeki eskimiş topraklardan sarılarak kurtulacağımıza inanıyorduk . Yine kısaydı saçlarım .
Ama bir yerlerde , bana benzeyen biri daha vardı .Kısa , turuncu kırmızı saçlı bir kadın . Tek farkımız onun saçları pişmanlıktan , benimkiyse acıdan kısaydı .Ama artık onunda acıları , yalvaran gözleri , titreyen elleri , uykusuz gecelerde yenmiş parmaklarının kenarlarından fışkıran şeytan tırnakları vardı.Belki bizim hikaye-i aşkımızın şeytanı oydu ama , anıları acılarıydı artık onun . Lanet vicdanım , sırtımda kamburum vicdanım , ona bile kıyamıyordu .

Yanlış olan tek şey ' adam' dı aslında. Kime inanacağını , neye sarılacağını bilmeksizin ; bir oraya sarılıyordu , bir de bana . Aptaldı adam . Geçmişiyle geleceği arasında batan gemisini kurtarmak için hiç bir çabası yoktu . Turuncu saçlı kız da aptaldı . Tanrım turuncular bana ne çok acı veriyordu ? Terketmişti hayatına mal olmuş aşkını . iki koca aydır tek sevdası olmuştu terkettiği adam .Adam artık değişiyordu , başkasının olmak istiyordu . Turuncu kız , kafasını bulandırıyordu . En az benim kadar.

Bana yalan söylüyordu adam . Aklımı bilmiyordu , beyin kıvrımlarımın arasında sıkıştırıldığını bilmiyordu . Geldiğim yer yine aynı noktaydı . En baş. Görüyordum herşeyi , kahrolası aşklarımın tanrısı da yaratıcısı da Allahı da bendim .Görüyordum herşeyi , adam aylarını , uykularını , aşkını verdiği kısa saçlı kadına acıyordu . Kendine acıyordu . Canı acıyordu ve bir çok şey ...
Ama benim de saçlarım kısaydı , görmüyor muydu ?

Bu yüzden bende kendime acıyordum .
Adam turuncu kızı öpüyordu , kız kendine kızgınlığını unutmuş ; adamına dokunuyordu . Yaşlı dostumun artık benden koptuğunu hissediyordum . Yanakları kızarıyordu kızın , tıpkı gözlerim gibi .Kız kendini artık daha DİNÇ hissediyordu.
Tırnaklarım kırılıyordu ve ben bölük pörçük uykularımda turuncu kıza üzülüyordum .

Adam farkındalığımın farkındaydı . Kimin kimi yendiğinin pek de önemi yoktu yenmiş tırnaklarımın yanında .Tenimi terimden temizlemek zorundaydım artık . Çok acı çekmiştim zaten , arınmak zor olmuyordu gözlerimdeki ölülerden . Büyüyememiş 'koca adam'lar yine küçük kadınlardan medet umacaktı . Anımsıyorum ; ben bu cümle yüzünden bir adam öldürdüm . Ter aktı başımdan . Cinayetim karnımı ağrıttı bir an için .

Farkettiğimi farkettikçe daha da aşağı düşüyordu koca adamımız.Küçüldükçe ona duyduğum merhametten tiksiniyordum .Hala beni özlediğini söylüyordu . Bunu biliyordum çünkü ben onun sığındığı tek limandım , en faydalı oyuncağıydım . Başkasının olup olmayacağımı merak ediyordu , içinde hiç bir zaman bunu istemediğini biliyordum . Aşağılıklaşıyordu . O'nun kafası karışıyordu . Turuncu kız bütün aklını bulandırmıştı . Aklı bulanıyor , aklı beni kusmak istiyordu .

- Çok karışığım,anla... dedi bana .Benim düğümlerimin farkında değildi , ha bir de boğazıma düğümlenenler vardı tabii.
-Kendin ne istiyorsan onu yap , hayat senin seçimlerindir . Al kalbini avuçlarına , kimin adı varsa orada , ona git . dedim ona . Daha terim soğumadan koynunda , arkadaşı oluyordum .Unutulmuş uykularımızla...
-Anlamanı beklemiyorum , sen de haklısın ama anlamaya çalış ne olur , boğuluyorum . Akıl ver bana sana ihtiyacım var bu ara. dedi... Sustum .
Üçümüz de mutsuzduk aslında . Ben de , O da , Kısa saçlı kızda . Oysa söylemiştim ona : 2 mutlu insan 3 mutsuz insandan iyidir , demiştim .

Az matematiğin varsa hesapla be adam ! Az biraz toprak varsa hala ellerinde , kapa bu mezarı da bitsin artık .

"Gitti..." dedim içimden kendime.
" Daha gelmeden , gitti..."

(A)cıklı (Ş)arkılar (K)onçertosu

Aynaya bakarak başlıyorum her yeni güne,
Çiçeklerimin güneşe dönük , suya muhtaç olduğu zamanlar.
Uykularıma kıyamıyor çocukluğu siyah - beyaz fotoğraflarda kalmış biri.
Çocukluğunun ahşap pencerelerinden baktığı,
yüzüme kıyamıyor.
Durup öylece;
sadece onu sevdiğimi söyleyeceğime o kadar emin ki.
Bu aşk için yeni bir gül dikiyorum saksıma.

Yine mi gidiyorsun?
Bu gidişlerin hiç sonu olmayacak , biliyorum.
Pencereler , hayaller , kalpler ..Hepsi kırık.
Ne varsa gitmiş gözlerimden.
Ardımıza bakmadan yürüyoruz çatlamış gözlerimizle.
Uyandığımda yok şiirler.
Herşeye veda.
Dudaklara 'hoşça kal' kalıyor bir tek.
Ellere veda.

Elveda!

Biten bütün cümlelerin sonuna nokta konurdu
ilk okul sıralarında...
Tüm cümlelerimiz soru işaretli şimdi ,
çocuksu kadınlığımızda.

Ve bitti
(?)
Her gün ; bir gün sana da pişireceğim yemekleri anlatmayacağım artık.
Babama ütülediğim her gömlekte,
sabah işe gidişlerini düşleyişlerim yırtıldı.

Ve aynaya bakmıyoruz yüzümle uzun zamandır.
Gözlerimin kenarlarında otuzlu yaş kırışıklıklarım var artık.
Bir seni düşünüp gülümsediğimde,
bir de geri kalan zamanlarda belirginleşiyordu : Çiçeklerimi sularken .
Gözlerim o kadar ıslak ki ,
hiç susamıyorlar artık.

Sana o kadar güvenmiyorum ki ,
Güvendiğim kim varsa çaldım güvenimi onlardan.
Bir hırsız gibi , kendi inancımı çaldım.

açıp yazdıklarını okuyorum arada,
Fotoğraflarımızın , eski hikayemizi anlatışını dinliyorum usul ve sessiz.
Yaprakların dökülüş hikayesini,
ihtiyar çocukla , kırmızının hikayesini.
Ne kadar varsa işte hepsini
Hepsini dinliyorum masamın başında.
Alıp , kaçırılmış hayatımı izliyorum .
Ve işte bu Tanrısı olmayan hikayede,
Her hikayede
suluyorum çiçeklerimi.
Çiçekler ve gözler,
Çürümüş ıslanmaktan...

Odam ufalıyor ,
ben un ufak.
Sıfır pozitif bir yalnızlık boyamaya başlıyor duvarlarımı.
Müzik akıyor odama.
Darmadağınık ve kırmızı hücrem...

Dudaklarımda bir zulmün bezgin ve kararlı izleri.
Sıfır diyorum ya işte,
Sıfır pozitif sensizlik senfonisi dinliyorum odamda.
Babam dağınık odama küfür kafir arasında girip,
'şuraya bak ! kız olacaksın bir de !' diyor .
Hangi kız be!
Bilmiyorsun babam, bilmiyorsun ilk aşkım .
Sen de benim platonik aşkım olduğundan bilmiyorsun .
Fırlatıp attığım her kazak onun kokusuyla dolu !
Neden her yer dağınık,
Neden saçım başım dağınık
Anlıyor musun ?

O kazağın balıkçıl yakasında hala bir yaşama umudu taşıyorum ben !
Anlıyor musun ?!

Ve sen elbette affettin bu aşkta kendini.
Hem kendini , hem yüreğini.

Ya gözlerin ?
Uyandığında yüzünü görecek
İnce dudaklı , kumral kadına iyi bak.
Gör bakalım , gözlerin seni affedecek mi ?
Özrünü kabullenecek mi ?

Ya da unut,
La minör ağlayadursun odamın duvarları sana.
Kanımız da yalnızlığımız da uyuşmazdı bizim.
Ben ağlardım o vakit.
Büyürdü çiçekler .
Gözlerim biterdi.
Koşardım ben ,
Giderdin.

25 Şubat 2010 Perşembe

Baba Yadigarı

Kalbimi kandırdım , o halde kendimi alkışlamalıyım .
Başka türlü bi acıma var içimde bu sefer .Kendime acımak gibi. Kalbimin üzerinde , yanan bi mendil taşırım şimdi , bütün karalama mektuplarından da elbise dikerim . Bu hayatta en çok çıplaklığımdan utandım ben .

Yakışmaz bana zaten , gülmek benim neyime ?
Hem her seferinde tıkanıyor kalbim benim .Oksijensiz aşkıma , fotosentez bitkileri ekip duruyorum . Evinin iki sokak altından kopardığım çiçeği suluyorum her gün gözyaşımla . Sonra yanağıma değiyor gözyaşlarım , gözlerim eriyor öfkemden ; yanaklarım utanıyor .

Soruları , kedileri ve bir dal sigarayı bavuluma koyup yine senden sana kaçıyorum . Çeyizim falan yok korkma , ebediyen gelmiyorum . Kapımızın sol yanında kediler doğuyor . Ben her seferinde seni öldürüyorum . Leblebi şekeri yiyorum .
Düştüm.
Dizlerim kanıyor , kanadıkça acıyor , gözlerime tozlar doluyor . Zaten bu yüzden ağlıyorum ya .
Bir film açıyorum. Aklıma ne geliyor anlayamıyorum , ağlıyorum . Telefonum çalıyor , sesini duyamıyorum , ağlıyorum.Duyamadıkça , sağırlaşıyorum . İç kanamalı bir hastayım gittikçe ağırlaşıyorum .

Zamanla en çok seni kaybediyorum . Kadrandan rakamar ve hayatımdan bir sen siliniyor . Yine mi kaybediyorum , derken gözlerimi siliyorum ; rimellerimin bulaştığı peçete bir kaybedişin kanıtı gibi ellerimde dururken , 'ben demiştim' in hayatta duyduğum en acımasız iki kelime oldugunu farkediyorum.Kendine acımasız iki kelime .

Artık kedim yok . Kapı kapalı oturamıyorum . İğrenç bir his ise ; hala hayatımdasın . Zaten beni bu korkular mahvediyor . Yalan var burada . En çok da yalanlar saçlarıma yapışıyor . Beş kuruş etmez yakarışlarım var artık ama içecek tek bir dal sigaram bile yok . Korkularıma tütsü yaktım .

Gözlerim acıyor . Buna da alışırım . Yeni otobüs biletlerim var . Bitik bir şişe hikaye , hiç akmayan bir rimel ve yeni bir kaç kurmaca korku satın aldım . Artık daha şanslıyım .

Belki benim kadar acıklı bir paranoyak olabilseydin , daha çok severdin beni . Korkusuz savaşçı olmak kötü . Elimde , hangisi sen hangisi ben şuanda hatırlamadığım iki tane istiridye var . Sanırım şu , sağdaki kırık olan benim ,incisi çalınmış olan .

Şimdi hepsinden daha günah bir şey yapıp , kürtaj oluyorum . ama doktor bana kollarını aç diyor . Sanırım kalbimde ölmüş birini alacak . Beni zehirlemekten başka bir işi olmayan , ölmüş birini . Anladım , beni kurtaracak .. Ama biraz geç kalmış , değil mi ?

Belki beni daha çok sevseydin , bu kadar acıklı bir paranoyak olmazdım . O zaman Ege kıyıları boyunca soluksuz çocukluğumuza koşardık . Herşeyi iki kez sormazdık emin olmak için . Belki ben , o zaman , suda akmayan rimeller kullanmazdım .

Bir erkekten bana miras kalan , titrek ellerim , bir türlü yazamadığım öykülerim ,-anti depresif- depresyona girmiş ilaçlarım var . Babam gibi eksik , annem gibi yalnız , benim gibi...Üç nokta . Benim gibi nesi olabilir ki ? Sanırım eksik . Hep eksik , hep panik ... Kendimi böyle öldüreceğim . Bir oda dolusu sigara dumanı , her yerimde baba yadigarı bir terkedilme korkusu , hep elmacık kemiklerimde bir tokat sızısı...

Biliyorum sonum kendi elimden olacak . Ama sen otur bana mürekkeplerce yalanlar yaz . Böylece ölürken kapatabilirim gözlerimi . Kediler , rimeller ve avuç çizgilerim ; ha bir de damarlarımı çatlatan sen . Amaaaan , ya da her neyse , sevmek benim neyime ?

Elimde bir sigara , herkesin şerefine.
Hep kardan adam yapacak değilim ya en beyazından ,
Teşekkür ederim korkudansevgilime.