Fotoğraf: Umay Umay

19 Ağustos 2011 Cuma

Akvaryum Dünya ve Vatkalı Omuzları



Merhaba ,
Ben herkesten çok yaş küçük olan kız.Size bu mektubu akvaryumdan yazıyorum.Kerhane tatlısı ister misiniz?
Neyse.
...
Al , yine sana ağlamaklı bir kız çocuğu mektubu yazışımla , kahve iç . Nasılsa yoksun.

Sadece küçük bir dünyam olsun istedim, büyük gelmesin istedim üzerime.Ablamın kıyafetlerinden , üstüme mecburi uydurulmamış bir dünya.Omuzlarıma vatka yerine mutluluk koyacaktım o zaman. Hiçkırmadan ağladığım günün ertesinde, beni anlayan tek kadına ; " kanamıyor şimdi , durdu dün ya." deyip , gülebilmek istedim.

Zamanla geçer-miş diyorlar yahu ,öyle diyorlar.Ben düzenli olarak her gün alıyorum bi' tane.Ama geçmiyor ? Sanırım hepsini dökeceğim ağzıma.İntiharıma teşebbüs mü sayılır bu şimdi ? Gel ve teneffüse çıkar beni , suni de olsa.
...
Bana bakarken inanılmaz bir hayranlık var sanıyordun gözlerinde.Benim, bana hayranlıkla baktığını düşünmemi istiyordun çünkü . Gece mavisi saten pijamalarımı her giydiğimde, dile getiriyordun bir de utanmadan. Gözlerindeki o kuşkudan utanırken ben , sen " Gözlerime inanamıyorum ! Tanrım bu kadın benim mi ?" diyordun.Bense o an gözlerindeki sahip olma kuşkusuna inanıyordum. Bu yalan aşkın gerçekliğine inanıp , kendimden nefret edecek sebepler zulalayıp , gelecek gecelere yatırım yapıyordum.

Kalacağını söyledikçe , sana o kadar güvenmiyordum ki ; güvendiğim her şeyden güvenimi çaldım.Tıpkı bir hırsız gibi kendi inancımı çaldım .

Al , yine sana ağlamaklı bir kız çocuğu mektubu yazışımla , kanser ol . Nasılsa yoksun.
...
Yüzümü gizlemiyor artık ellerim.Ağlarken de , burnum kanarken de yok ellerim. Birisi avuçlarımı çaldı ve arzularını okşadı . Teninin rengini unutsunlar istedim, usturayla terbiye ettim parmak uçlarımı.

Artık o yeni defter; o kalpli defterde de yazmıyor bir şey. Yazdığım ne varsa gelişine; gelişine parçaladım . Pişmanım ; istediğini yaptım. Delirmeme gerek de yokmuş senin için. İyileş demiştin, öyle gel...Bomboş bırakıp , tükürükle dolduracağım onu.Sen bana hep hicazdın da, ben sana hiç caz yapamadım damarlarımı emdiğin akşamlarda.Şakaklarında beliren, otuza merdiven dayamış beyaz saç tellerini batırdım ellerime.Görünmesin diye kazıdığın saçlarını , en çok onları sakladım .

Çığlıklarımı duyuyormuşsun bazı geceler. Korkmamalısın. Senin için "BEN NEYİM?!" diyemediğimden, " 'sen kimsin ya! ' 'sen kimsin!' " diye bağırmışlığım çoktur.
...
Ben inanmadım mucizelere hiç , tesadüflere muamele çektim. Şefkatle sevdiğim, evrenin en güzel yüzüydü belki de.  Acımasızca girdin o şefkatın arasına , kahrolasıca kibirinle . Utanmadın , bütün gecemizi aydınlatan şarkıyı da çaldın . O yüzü daha çok sevecektim, bıraksaydın daha çok sevecektim Kibiristan'lı, ÇOK SEVECEKTİM. Çünkü organlarımla düşünmeyi bıraktığımdan beri , orospuyum. Çünkü ruhuma 24 saat tecavüz eden birine , katil demem gerekirken " sana kurban olurum " diyebilecek kadar, kendime ait değilim. " Canım acıyor !" diye bağırıyorum da, canım neresi ki benim ? Yazacak tek bir kelimem kalmadığını bilsem , kıyıveririm canıma. 3 deyince çek tetiği . Şimdi daha mı kolay ? İnsan kendisiyle sevişemiyor. Bana yaranı göster . Sonra da yokmuş gibi davran . Kibirini öp . Ben sigara külleriyle makyaj yapacağım.

Artık aşk literatüründe kabul görecek o "ilk yaz" akşamı. Dünyanın en uzun gecesi 24 Hazirandır. 21 Aralık falan değil . Yemişim ekinoksu ya , kulağına birşey söyleyeceğim biraz eğil. Sen dünyanın en uzun gecesinde kaybettin babanı; ben dünyamın en uzun gecesinde kaybettim , senin baba olduğun evin annesi olma umutlarımı.
...

Tamamen gidişinin ertesi günü geldim semtine.Bir pazartesi akşamı . Deniz kenarında oturdum , martılara hırka ördüm ve çay bardaklarına izmarit sakladım. Dönerken de İstanbul'un boğazında kaldım.İstanbul beni kusmadı       rimellerim de akmadı..

Al , sana kaybetmiş bir veda mektubu yazıyorum . Sonu bile acısız. Nasılsa yoksun.
Ama...
yanacaksın.Ateşin suyla sevişmediği , kalemlerin suç aleti olmadığı , asla bulunmadığım yerlerde hem de. Ve eğer cehennemin parolası , yaşarken yaktıkların ise ; yakarken olduğu gibi yanarken de adımı söyleyeceksin . Şeytan'ın tükürüğüne muhtaç olacak kadar sarınca vücudunu " ANLADIM SENİ ! ANLADIM !" diyerek bana ; kurtulamayacaksın.
...

Ah be oğlum,
Utanmadın.
Hiç utanmadın , benim yaşadığıma hastalık teşhisi koyarken.
Ama biliyor musun ?
Annen; acıdan kanayan dizlerimi , arkadaşlarımın korkak ve kızgın bakışlarını , esnafın beni sakinleştirmeye çalışmasını ; annen sana biriktirdiğim aşkı görse; seni doğurduğuna utanırdı.