Fotoğraf: Umay Umay

3 Eylül 2012 Pazartesi

Resmi evraklara kalp çizmem yeterli.


Bazı günler ağzıma limon kolonyası damlatılmış gibi bir acı tatla uyanırım. Bazı günler hepinizin ağzına dişlerini dökmüşçesine keyifli. İşte bu günlerin herhangi biriydi, hikayemi çaldırdım. Tam burada okuyordum onu, yemin edebilirim. Ne ara yürüttü içinizdeki sinsi? Ha-ha! Evet, hikayemi sen çalmışsın. Yüzünde hükmen mağlup bir sefalet var, vakur durmaya çalışma lütfen. Sen benim kalemimi çalsan, diskalifiye edilecektim oysa ki. Kalem burada, ben de oturdum yenisini yazdım. Çünkü benim masallarım bin bir gece sürmez. Hikayen olsaydı eğer, eminim hırsızlığın suç olduğunu, ilahi adaletten çalardın. Şimdi pencerenden baksan görebileceğin bir yerde kahve içerken yazıyorum bunları, İstanbul’un etrafı gözükmeyen herhangi bir yerinde kahve içerken okuyabilesin diye. Bunları da çalabilirsin, yeni şarkı sözleri yazarım. Şarkılarımı da birlikte çalabilirsiniz, birlikte dans ederiz.

Hatta sen beni çalabilirsin ve mobese kameralarını kırmana yardım ve yataklık edebilirim. Çünkü o yatak da benim. Ben senin sevdiğin hikayelerden değilim aslında. Ağzımda gülücükler açmışken, içimden modifiyeli bir Kartal bangır bangır Ahmet Kaya çalabilir. Korkarım güzelim, korkarım. Hoppala! Kasetlerimi de mi çaldın? Kasetlerimle saçlarını boyayamazsın ki, hem hoşgelen hikayeler mi yazılırmış kurşun kalemle? Kurşunlar, bir tek senin arabesk kokulu cümlelerini süsleyebilir. Benim neşe ile emzirilmiş milyonlarca kelimem varken, çalıntı sıfatın için ehliyet alman gerekir senin. Benim resmi evraklara kalp çizmem yeterli. Şimdi adına denileni bilmiyorum, ama bana Duygu diyorlar. Ona bile cevap vermiyorum artık. Adımlarım beni doğrulara götürecek kadar kendinden emin. Ama hiçbir araç seni gerçeklerden kaçıracak kadar hızlı değil. Şimdi yüz yıllık rüyanı gerçek sayıp, uykularını resmet. Ben uyanıkken bile gülümsüyorum. Bilmiyorum elinde ne var, bıçak ya da ustura. Bir sabah uyandığında hikayem seni ağlatacak ama, hem de kustura kustura. Bak şimdi yine gülümsüyorum. Ben koskoca İstanbul’dum, sen de kendini bendeki izden-bul. Hani bugün, benim geri kalan hayatımın ilk günü ya sahi, senin kırkının çıkmasına kaç gün kaldı peki?

Şimdi kahvene biraz “güle güle” koy ve karıştır. Zaferime “iyi ki yapmışım” adını veriyorum.