Fotoğraf: Umay Umay

26 Şubat 2010 Cuma

Pembe Yalanlı Ev

Sarhoş karanlığımı sakladığım şapkamın altından , neye baktığını bile bilmeyen gözlerim yakaladı.Eminim o da bilmiyordu neye baktığını ,içinin aktığını.Gülen gözler vardı , biraz kusardım . Susardı.

Sonra parmak uçlarım oldu. Uzaklardan yüzünü görür oldum . Ben her zaman çok ağlıyordum , o değildi sebebi ama suçlayacak vasıfsız bir aşk arıyordum. Bu zamana kadar kanadığım ne varsa , bi' siktir basıp ağlıyordum.
Sonra omuzları benim oldu . Ağır sandığım , hayat yüklü omuzlarındaki küfeye gözyaşlarımı yükledim , daha da ağırlaştı yükü.Bir de sigara içiyordum durmadan . Anlatamıyordum ki, içim boşluğu akıyordu omuz başlarına. İçimi dolduruyordu . Kül gibi ağzımdan midem bulanıyordu . O " Bu gece ağlamayacaksın ! " dedikçe benim yanaklarım eriyordu .
Şiirler satın alıyordum , konusu ondan çok uzak.
En az yolları kadar uzak.

Onun oluyordum. Saydığım her gün faça gibi kanatıyordu beni. Sinirlerim bozuldukça , kahve çekirdekleri yutuyordum . Sigaralarım çirfli olmaya başlıyordu . İkiz ruhum bana baktıkça , ruhundan utanıyordu.
Kusuyordm her gün .

-Bir yeni mesaj- belirliyordu hayatımı.Ben mesaj aşığı oluyordum . Bir cevapsız çağrı günümü belirler oluyordu.

Aşktan da , ondan da , elma şekerlerinden de ; onaa aldığım , çocuk ruhunu kaybetmesin diye aldığım o renkli , çubuklu şekerlerden de nefret ediyordum ama artık çok geçti. Sevgi olmuştu artık . İğrenç zehir yine her yanımdaydı ve ben bu foseptiğe inşa ettiğim pembe yalanlı evimizde mutlu olmayı bile öğrenmiştim .

Sendin işte !

Alkışlara boğuluyordun , adını zikrediyordu herkes . Simsiyah herkes , sen bile simsiyah . Ben o sahneden , o ışıklardan nasipleneli epey olmuştu . Senden tiksiniyordum , o hayranlıklardan , müzikten ! Ateş düştüğü yeri yakıyordu ne de olsa . Her taraf ağız kokuyordu , ama ben yine de mutluydum . Güldüğün her kare benim olmalıydı , benim olsundu diye kavga ediyordum fotoğraf makinam ile . Yanımda can parçam , çekik , yeşile çalan gözleriyle , yumuk yumruk elleri kadar yüreği arasında sıkışmış , aynı hisleri yaşıyor ; hiç konuşmuyor , ince yarasına sarılmış , inceden inceden mutluluğuma acıyordu .

Dudakların dudaklarıma değdikçe , etrafımızdaki gözler büyüyordu . BÜYÜ ! Ağzıma nefesini kusuyordun . Ve ben senin parmaklarına dolanan alyansa kendimi asıyordum . Boğulurken bile ağzından nefes almaya çalışıyordum .Elini belime dolasan , ben bu hayattan hiç düşmem diyordum . Ama hiç bir zaman - kırmızı geçmiş zaman - kadar sevmiyordum seni. Sende biliyordun iğrenirken bie aşkım demenin dayanılmaz hazzını . Bi kere bile sevmediğine o kadar emindim ki , gururla senin oluyordum . Ben güçlüydüm oğlum ! Ben dimdiktim ! Yıkamazdın beni , yıkamazdın mutluluk putlarımı !

Yollarında , çatlamış topuklarım , yalnız ellerim ve bir de can parçamla yolculuk ediyordum . Gerçeğimdi o benim . Hep yan koltuğumu gerçeğime ayırıyordum . Senin dostların yiyordu benim gerçeğimi ama o gülüyor diye susuyordum . Senin yüzünden iğrenç bir dost oluyordum ben. Ama mutluydu o. Bu sırada ben de seni seviyordum , ama sevişmiyordum . Ben senin tek gecenin kızı olmak istemiyordum . Ne de olsa aptaldın , erkektin . Elinin kiriydi ve sen bunu unutmamak için ellerini hiç yıkamadın .

Kafamız bulanıyordu . Seninle aynı saatlerde , aynı şehirlere yolculuk ediyor ; aramızda kalan peronlardan birbirmize koşuyorduk . Kabul et oğlum boşuna değildi her sabah yazdığın şiirler , sen de it gibi aşık oluyordun işte !

Ve her sabah 'Günaydın.'larınla ayıyordu günüm . İçindeki şair adam aşıktı bana belki de , belli ki öyleydi . Belki de o şiirleri bana yazmıyordun . İçindeki 'Aşka dair nesirler'den nasipleniyordum . Ama beni mutlu ediyordun ya koca herif , gerisi çok da umrumdaydı .

Kuyruğuna basılmış bir ite dönüştün sonra. Hızla kaçıyordun , düşüşün bile seni durdurmuyordu. Ben taptıkça sen kaçıp gidiyordun. Senden midem bulanıyordu artık . Yoruluyordum . Ama kürkçü dükkanı bendim zaten . Dünyayı dolaşıyor i bana dönüyordun . Her dönüşünde açık kalbimden içeri süzülüp , kanıma giriyordun . Dostların bana geçmişini anlattıkça , kendimden kaçıyordum . Onlar anlattıkça , geçmişin beni tokatlıyor , beni acıtıyor , beni kaşındırıyordu . Sen benim geçmişimin kırmızı rengine dayanamıyordun . Biz can parçamla kıyamıyorduk senin canını yakmaya ama dostların yarışa girmişti beni kanatmak için . Midemi rahatlatmak için kusarken , şimdi kusmaktan bile midem bulanıyordu . Sen ve yaşlanmış aşklarından yaşaran gözlerimden nefret ediyordum .

Üşüyordun ve ben geliyordum . Özlemekten kalbimiz taşlaşmış , dudaklarımız morarmıştı . Heyecanla , otobüsün yanına yanaşmasını bekliyordum . Ben bunu hep yapıyordum çünkü sen beni sadece orada seviyordun . Seni son kez görmeye geldiğimi de biliyordum aslında. Son öpüşündü bu beni , son sarılışımdı sana . Ben iyi bir trajedi oyuncusuydum , ama sahnede ölmezdim ! Korkmuyordum ... O ışıkların altında sana bir kez ve son kez daha aşık oldum . Aynı zamanda tek aşkıma kırmızılarımı son kez sundum . Senden aşağı atladım , düşüyordum . Ama sevgisiz sevişmenin bir kez ve son kez daha başrol oyuncusu olacaktık can parçamla . Ellerin derimi parçalarken " Beni bırakma." diye yalvarıyordum sana . Beni içimden , beni beynimden terk etmen için ruhumu satıyordum orda sana . Can atıyordum siktir olup gitmen için . Sen değişiyordun oğlum , başka birilerine benziyordun . Yalan oluyor , yalan soludukça bende kayboluyordun . Artık sana sadece acıyordum . Ne aptal bir ömrün vardı . Yüzünde çekip gitmişliğin çizgileri yoktu . Sana acımaktan başka hiçbirşey yapamıyordum .

"Son kez uğurladım kendimi bizi öldürdüğüm yerden."

Ve en nihayetinde bitmiştik artık . Soluğundan , yaşamından haber alasım yoktu . Can parçamı bile ağlatmıştınız , aldatmıştınız oğlum siz ! Nasıl sevebilirdim artık seni ? Yeni kadınlar görüyordum .
Senin şerefini , köprüaltı işportacıları satıyordu .
Senden aldığım bütün sevgiyi , aşkı , yalanları iadeli taahhütlü geri yolluyorum sana .
Üç - beş sarı yapraklı defter öyküsünden başka hiç birşeyim yoktu sana dair .30'unu yeni bitirmiş yüz çizgilerim de silindi .

Sen hep kaçak oynuyordun. Hem tenimi istiyordun , hem de ilk senin olmuş olmamı diliyordun .
Aptaldın be oğlum , aptal.
Ben iğreniyordum
Ben senin gibi yaşlanmayacaktım .
Ama ben seni sevmiyordum , ben sana tapıyordum .
Can parçamı verebilecek kadar .
Ama kaçmak çok kolaydı , tatlı geliyordu.
Ve sen hep tatlı yiyordun ...
İçimi yedin , içimi kemirdin , içimi erittin ...İçimde bir bombaydın , kendini infilak ettirdin .

İşte ben bu saçmalığa 'aşk ' dedim oğlum ve senden böyle nefret ettim.

Üç eksi İki , Kalan Yalnızlık

Her öykü gibi bu da karanlıkla başlıyordu işte , bitişi gibi. Ben herşeyi en sondan yaşamaya başladığımdan ,biliyordum acının hazzını.

O'nun gözlerinde de görmüştüm ama bile bile kumar işte . Mutluydum . Kulağımda hiç dinlemediğim bir şarkı vardı ta ki O'nun ellerini tutana kadar .Elini tuttuğum anda , sanki kendime ihanet ediyormuşçasına :
"I'm still lovin' u ."

Buna da gülümsedim O'nunla birlikte . Aklımdaki bütün fotoğraf kareleriyle birlikte , şarkıyı da yaktım .Ruhumda eskimiş ne varsa , O'nun gözlerinde gebertmek istiyordum . Ve artık kapalı alanlarda sigara içemiyordum .
Saçma sapan şarkılar eşliğinde göz göze bakarken görüyordum . O da unutmaya ayak diriyordu . Unutmak istiyorduk . Tırnaklarımızla yıktığımız hayat parçacıklarından kurtulmak istiyorduk .

Mutluyduk uyurken . Herkes bana yitik bir umutla bakıyordu . KİMİN UMURUNDA !Kumar olduğunu biliyordum bunun, kumarın kötü bir alışkanlık olduğunu ama bağımlılık yaptığını da biliyordum . Biz O'nunla , ter içinde , sekiz saat onaltı dakika boyunca , sarılmaktan bir kere olsun vazgeçmeden uyuduk . Başka şansımız da yoktu zaten , bir mezarda birlikte uyuyorduk . Sarılmaktan başka çaremiz yoktu . Üzerimizdeki eskimiş topraklardan sarılarak kurtulacağımıza inanıyorduk . Yine kısaydı saçlarım .
Ama bir yerlerde , bana benzeyen biri daha vardı .Kısa , turuncu kırmızı saçlı bir kadın . Tek farkımız onun saçları pişmanlıktan , benimkiyse acıdan kısaydı .Ama artık onunda acıları , yalvaran gözleri , titreyen elleri , uykusuz gecelerde yenmiş parmaklarının kenarlarından fışkıran şeytan tırnakları vardı.Belki bizim hikaye-i aşkımızın şeytanı oydu ama , anıları acılarıydı artık onun . Lanet vicdanım , sırtımda kamburum vicdanım , ona bile kıyamıyordu .

Yanlış olan tek şey ' adam' dı aslında. Kime inanacağını , neye sarılacağını bilmeksizin ; bir oraya sarılıyordu , bir de bana . Aptaldı adam . Geçmişiyle geleceği arasında batan gemisini kurtarmak için hiç bir çabası yoktu . Turuncu saçlı kız da aptaldı . Tanrım turuncular bana ne çok acı veriyordu ? Terketmişti hayatına mal olmuş aşkını . iki koca aydır tek sevdası olmuştu terkettiği adam .Adam artık değişiyordu , başkasının olmak istiyordu . Turuncu kız , kafasını bulandırıyordu . En az benim kadar.

Bana yalan söylüyordu adam . Aklımı bilmiyordu , beyin kıvrımlarımın arasında sıkıştırıldığını bilmiyordu . Geldiğim yer yine aynı noktaydı . En baş. Görüyordum herşeyi , kahrolası aşklarımın tanrısı da yaratıcısı da Allahı da bendim .Görüyordum herşeyi , adam aylarını , uykularını , aşkını verdiği kısa saçlı kadına acıyordu . Kendine acıyordu . Canı acıyordu ve bir çok şey ...
Ama benim de saçlarım kısaydı , görmüyor muydu ?

Bu yüzden bende kendime acıyordum .
Adam turuncu kızı öpüyordu , kız kendine kızgınlığını unutmuş ; adamına dokunuyordu . Yaşlı dostumun artık benden koptuğunu hissediyordum . Yanakları kızarıyordu kızın , tıpkı gözlerim gibi .Kız kendini artık daha DİNÇ hissediyordu.
Tırnaklarım kırılıyordu ve ben bölük pörçük uykularımda turuncu kıza üzülüyordum .

Adam farkındalığımın farkındaydı . Kimin kimi yendiğinin pek de önemi yoktu yenmiş tırnaklarımın yanında .Tenimi terimden temizlemek zorundaydım artık . Çok acı çekmiştim zaten , arınmak zor olmuyordu gözlerimdeki ölülerden . Büyüyememiş 'koca adam'lar yine küçük kadınlardan medet umacaktı . Anımsıyorum ; ben bu cümle yüzünden bir adam öldürdüm . Ter aktı başımdan . Cinayetim karnımı ağrıttı bir an için .

Farkettiğimi farkettikçe daha da aşağı düşüyordu koca adamımız.Küçüldükçe ona duyduğum merhametten tiksiniyordum .Hala beni özlediğini söylüyordu . Bunu biliyordum çünkü ben onun sığındığı tek limandım , en faydalı oyuncağıydım . Başkasının olup olmayacağımı merak ediyordu , içinde hiç bir zaman bunu istemediğini biliyordum . Aşağılıklaşıyordu . O'nun kafası karışıyordu . Turuncu kız bütün aklını bulandırmıştı . Aklı bulanıyor , aklı beni kusmak istiyordu .

- Çok karışığım,anla... dedi bana .Benim düğümlerimin farkında değildi , ha bir de boğazıma düğümlenenler vardı tabii.
-Kendin ne istiyorsan onu yap , hayat senin seçimlerindir . Al kalbini avuçlarına , kimin adı varsa orada , ona git . dedim ona . Daha terim soğumadan koynunda , arkadaşı oluyordum .Unutulmuş uykularımızla...
-Anlamanı beklemiyorum , sen de haklısın ama anlamaya çalış ne olur , boğuluyorum . Akıl ver bana sana ihtiyacım var bu ara. dedi... Sustum .
Üçümüz de mutsuzduk aslında . Ben de , O da , Kısa saçlı kızda . Oysa söylemiştim ona : 2 mutlu insan 3 mutsuz insandan iyidir , demiştim .

Az matematiğin varsa hesapla be adam ! Az biraz toprak varsa hala ellerinde , kapa bu mezarı da bitsin artık .

"Gitti..." dedim içimden kendime.
" Daha gelmeden , gitti..."

(A)cıklı (Ş)arkılar (K)onçertosu

Aynaya bakarak başlıyorum her yeni güne,
Çiçeklerimin güneşe dönük , suya muhtaç olduğu zamanlar.
Uykularıma kıyamıyor çocukluğu siyah - beyaz fotoğraflarda kalmış biri.
Çocukluğunun ahşap pencerelerinden baktığı,
yüzüme kıyamıyor.
Durup öylece;
sadece onu sevdiğimi söyleyeceğime o kadar emin ki.
Bu aşk için yeni bir gül dikiyorum saksıma.

Yine mi gidiyorsun?
Bu gidişlerin hiç sonu olmayacak , biliyorum.
Pencereler , hayaller , kalpler ..Hepsi kırık.
Ne varsa gitmiş gözlerimden.
Ardımıza bakmadan yürüyoruz çatlamış gözlerimizle.
Uyandığımda yok şiirler.
Herşeye veda.
Dudaklara 'hoşça kal' kalıyor bir tek.
Ellere veda.

Elveda!

Biten bütün cümlelerin sonuna nokta konurdu
ilk okul sıralarında...
Tüm cümlelerimiz soru işaretli şimdi ,
çocuksu kadınlığımızda.

Ve bitti
(?)
Her gün ; bir gün sana da pişireceğim yemekleri anlatmayacağım artık.
Babama ütülediğim her gömlekte,
sabah işe gidişlerini düşleyişlerim yırtıldı.

Ve aynaya bakmıyoruz yüzümle uzun zamandır.
Gözlerimin kenarlarında otuzlu yaş kırışıklıklarım var artık.
Bir seni düşünüp gülümsediğimde,
bir de geri kalan zamanlarda belirginleşiyordu : Çiçeklerimi sularken .
Gözlerim o kadar ıslak ki ,
hiç susamıyorlar artık.

Sana o kadar güvenmiyorum ki ,
Güvendiğim kim varsa çaldım güvenimi onlardan.
Bir hırsız gibi , kendi inancımı çaldım.

açıp yazdıklarını okuyorum arada,
Fotoğraflarımızın , eski hikayemizi anlatışını dinliyorum usul ve sessiz.
Yaprakların dökülüş hikayesini,
ihtiyar çocukla , kırmızının hikayesini.
Ne kadar varsa işte hepsini
Hepsini dinliyorum masamın başında.
Alıp , kaçırılmış hayatımı izliyorum .
Ve işte bu Tanrısı olmayan hikayede,
Her hikayede
suluyorum çiçeklerimi.
Çiçekler ve gözler,
Çürümüş ıslanmaktan...

Odam ufalıyor ,
ben un ufak.
Sıfır pozitif bir yalnızlık boyamaya başlıyor duvarlarımı.
Müzik akıyor odama.
Darmadağınık ve kırmızı hücrem...

Dudaklarımda bir zulmün bezgin ve kararlı izleri.
Sıfır diyorum ya işte,
Sıfır pozitif sensizlik senfonisi dinliyorum odamda.
Babam dağınık odama küfür kafir arasında girip,
'şuraya bak ! kız olacaksın bir de !' diyor .
Hangi kız be!
Bilmiyorsun babam, bilmiyorsun ilk aşkım .
Sen de benim platonik aşkım olduğundan bilmiyorsun .
Fırlatıp attığım her kazak onun kokusuyla dolu !
Neden her yer dağınık,
Neden saçım başım dağınık
Anlıyor musun ?

O kazağın balıkçıl yakasında hala bir yaşama umudu taşıyorum ben !
Anlıyor musun ?!

Ve sen elbette affettin bu aşkta kendini.
Hem kendini , hem yüreğini.

Ya gözlerin ?
Uyandığında yüzünü görecek
İnce dudaklı , kumral kadına iyi bak.
Gör bakalım , gözlerin seni affedecek mi ?
Özrünü kabullenecek mi ?

Ya da unut,
La minör ağlayadursun odamın duvarları sana.
Kanımız da yalnızlığımız da uyuşmazdı bizim.
Ben ağlardım o vakit.
Büyürdü çiçekler .
Gözlerim biterdi.
Koşardım ben ,
Giderdin.

25 Şubat 2010 Perşembe

Baba Yadigarı

Kalbimi kandırdım , o halde kendimi alkışlamalıyım .
Başka türlü bi acıma var içimde bu sefer .Kendime acımak gibi. Kalbimin üzerinde , yanan bi mendil taşırım şimdi , bütün karalama mektuplarından da elbise dikerim . Bu hayatta en çok çıplaklığımdan utandım ben .

Yakışmaz bana zaten , gülmek benim neyime ?
Hem her seferinde tıkanıyor kalbim benim .Oksijensiz aşkıma , fotosentez bitkileri ekip duruyorum . Evinin iki sokak altından kopardığım çiçeği suluyorum her gün gözyaşımla . Sonra yanağıma değiyor gözyaşlarım , gözlerim eriyor öfkemden ; yanaklarım utanıyor .

Soruları , kedileri ve bir dal sigarayı bavuluma koyup yine senden sana kaçıyorum . Çeyizim falan yok korkma , ebediyen gelmiyorum . Kapımızın sol yanında kediler doğuyor . Ben her seferinde seni öldürüyorum . Leblebi şekeri yiyorum .
Düştüm.
Dizlerim kanıyor , kanadıkça acıyor , gözlerime tozlar doluyor . Zaten bu yüzden ağlıyorum ya .
Bir film açıyorum. Aklıma ne geliyor anlayamıyorum , ağlıyorum . Telefonum çalıyor , sesini duyamıyorum , ağlıyorum.Duyamadıkça , sağırlaşıyorum . İç kanamalı bir hastayım gittikçe ağırlaşıyorum .

Zamanla en çok seni kaybediyorum . Kadrandan rakamar ve hayatımdan bir sen siliniyor . Yine mi kaybediyorum , derken gözlerimi siliyorum ; rimellerimin bulaştığı peçete bir kaybedişin kanıtı gibi ellerimde dururken , 'ben demiştim' in hayatta duyduğum en acımasız iki kelime oldugunu farkediyorum.Kendine acımasız iki kelime .

Artık kedim yok . Kapı kapalı oturamıyorum . İğrenç bir his ise ; hala hayatımdasın . Zaten beni bu korkular mahvediyor . Yalan var burada . En çok da yalanlar saçlarıma yapışıyor . Beş kuruş etmez yakarışlarım var artık ama içecek tek bir dal sigaram bile yok . Korkularıma tütsü yaktım .

Gözlerim acıyor . Buna da alışırım . Yeni otobüs biletlerim var . Bitik bir şişe hikaye , hiç akmayan bir rimel ve yeni bir kaç kurmaca korku satın aldım . Artık daha şanslıyım .

Belki benim kadar acıklı bir paranoyak olabilseydin , daha çok severdin beni . Korkusuz savaşçı olmak kötü . Elimde , hangisi sen hangisi ben şuanda hatırlamadığım iki tane istiridye var . Sanırım şu , sağdaki kırık olan benim ,incisi çalınmış olan .

Şimdi hepsinden daha günah bir şey yapıp , kürtaj oluyorum . ama doktor bana kollarını aç diyor . Sanırım kalbimde ölmüş birini alacak . Beni zehirlemekten başka bir işi olmayan , ölmüş birini . Anladım , beni kurtaracak .. Ama biraz geç kalmış , değil mi ?

Belki beni daha çok sevseydin , bu kadar acıklı bir paranoyak olmazdım . O zaman Ege kıyıları boyunca soluksuz çocukluğumuza koşardık . Herşeyi iki kez sormazdık emin olmak için . Belki ben , o zaman , suda akmayan rimeller kullanmazdım .

Bir erkekten bana miras kalan , titrek ellerim , bir türlü yazamadığım öykülerim ,-anti depresif- depresyona girmiş ilaçlarım var . Babam gibi eksik , annem gibi yalnız , benim gibi...Üç nokta . Benim gibi nesi olabilir ki ? Sanırım eksik . Hep eksik , hep panik ... Kendimi böyle öldüreceğim . Bir oda dolusu sigara dumanı , her yerimde baba yadigarı bir terkedilme korkusu , hep elmacık kemiklerimde bir tokat sızısı...

Biliyorum sonum kendi elimden olacak . Ama sen otur bana mürekkeplerce yalanlar yaz . Böylece ölürken kapatabilirim gözlerimi . Kediler , rimeller ve avuç çizgilerim ; ha bir de damarlarımı çatlatan sen . Amaaaan , ya da her neyse , sevmek benim neyime ?

Elimde bir sigara , herkesin şerefine.
Hep kardan adam yapacak değilim ya en beyazından ,
Teşekkür ederim korkudansevgilime.