Fotoğraf: Umay Umay

26 Şubat 2010 Cuma

(A)cıklı (Ş)arkılar (K)onçertosu

Aynaya bakarak başlıyorum her yeni güne,
Çiçeklerimin güneşe dönük , suya muhtaç olduğu zamanlar.
Uykularıma kıyamıyor çocukluğu siyah - beyaz fotoğraflarda kalmış biri.
Çocukluğunun ahşap pencerelerinden baktığı,
yüzüme kıyamıyor.
Durup öylece;
sadece onu sevdiğimi söyleyeceğime o kadar emin ki.
Bu aşk için yeni bir gül dikiyorum saksıma.

Yine mi gidiyorsun?
Bu gidişlerin hiç sonu olmayacak , biliyorum.
Pencereler , hayaller , kalpler ..Hepsi kırık.
Ne varsa gitmiş gözlerimden.
Ardımıza bakmadan yürüyoruz çatlamış gözlerimizle.
Uyandığımda yok şiirler.
Herşeye veda.
Dudaklara 'hoşça kal' kalıyor bir tek.
Ellere veda.

Elveda!

Biten bütün cümlelerin sonuna nokta konurdu
ilk okul sıralarında...
Tüm cümlelerimiz soru işaretli şimdi ,
çocuksu kadınlığımızda.

Ve bitti
(?)
Her gün ; bir gün sana da pişireceğim yemekleri anlatmayacağım artık.
Babama ütülediğim her gömlekte,
sabah işe gidişlerini düşleyişlerim yırtıldı.

Ve aynaya bakmıyoruz yüzümle uzun zamandır.
Gözlerimin kenarlarında otuzlu yaş kırışıklıklarım var artık.
Bir seni düşünüp gülümsediğimde,
bir de geri kalan zamanlarda belirginleşiyordu : Çiçeklerimi sularken .
Gözlerim o kadar ıslak ki ,
hiç susamıyorlar artık.

Sana o kadar güvenmiyorum ki ,
Güvendiğim kim varsa çaldım güvenimi onlardan.
Bir hırsız gibi , kendi inancımı çaldım.

açıp yazdıklarını okuyorum arada,
Fotoğraflarımızın , eski hikayemizi anlatışını dinliyorum usul ve sessiz.
Yaprakların dökülüş hikayesini,
ihtiyar çocukla , kırmızının hikayesini.
Ne kadar varsa işte hepsini
Hepsini dinliyorum masamın başında.
Alıp , kaçırılmış hayatımı izliyorum .
Ve işte bu Tanrısı olmayan hikayede,
Her hikayede
suluyorum çiçeklerimi.
Çiçekler ve gözler,
Çürümüş ıslanmaktan...

Odam ufalıyor ,
ben un ufak.
Sıfır pozitif bir yalnızlık boyamaya başlıyor duvarlarımı.
Müzik akıyor odama.
Darmadağınık ve kırmızı hücrem...

Dudaklarımda bir zulmün bezgin ve kararlı izleri.
Sıfır diyorum ya işte,
Sıfır pozitif sensizlik senfonisi dinliyorum odamda.
Babam dağınık odama küfür kafir arasında girip,
'şuraya bak ! kız olacaksın bir de !' diyor .
Hangi kız be!
Bilmiyorsun babam, bilmiyorsun ilk aşkım .
Sen de benim platonik aşkım olduğundan bilmiyorsun .
Fırlatıp attığım her kazak onun kokusuyla dolu !
Neden her yer dağınık,
Neden saçım başım dağınık
Anlıyor musun ?

O kazağın balıkçıl yakasında hala bir yaşama umudu taşıyorum ben !
Anlıyor musun ?!

Ve sen elbette affettin bu aşkta kendini.
Hem kendini , hem yüreğini.

Ya gözlerin ?
Uyandığında yüzünü görecek
İnce dudaklı , kumral kadına iyi bak.
Gör bakalım , gözlerin seni affedecek mi ?
Özrünü kabullenecek mi ?

Ya da unut,
La minör ağlayadursun odamın duvarları sana.
Kanımız da yalnızlığımız da uyuşmazdı bizim.
Ben ağlardım o vakit.
Büyürdü çiçekler .
Gözlerim biterdi.
Koşardım ben ,
Giderdin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

bir şey diyeceğim