Fotoğraf: Umay Umay

16 Aralık 2011 Cuma

Bazı

Bazı günler, diğer günlere nazaran çok daha iyi geçer. O günler, sabah uyandığında, sıcacık bir kahvenin başucunda olması gibidir. Gün olumlu geçer, gülümseyerek başlarsın ve için hep sıcak kalır. O günleri çok severim. Bir de yalnız kahvaltı etmemeyi. 
Bazı günler vardır, bazı günleri unutturur.
Bazen.

TWMYLA

Bir gün, kahve içeceğiz. Ya da en azından ben kahve içeceğim.
Karşıma otur, yanıma değil.
O gün sana bir daha asla neden votka içmediğimi anlatacağım.
Her zamanki gibi acımasız ve suskun bakacaksın.
O konuşmadan sonra ben yine votka içemeyeceğim.
Ve sen ben bunları anlatmadan önce, muhtemelen düşmüş olacaksın: Aşk’a.
Ya da aşktan.

Tanrı'ya Not

Sevgili Tanrım,
Yarattığın insanoğlu mutlaka senden her gece yatmadan önce bir şeyler istiyor.Ev istiyor, araba istiyor, para istiyor, başarı istiyor,sevgili istiyor…Ama bazıları sadece sahip oldukları şeylerden kurtulmak istiyor. Kafasının içinde onu kemirenlerden, içinden bir türlü atamadıklarından kurtulmak. Sana “Tanrım lütfen al bu hissi içimden, beynimi kemiren bu şeyden kurtar beni, girmesin artık rüyalarıma, acı çektirme bana ” gibi cümleler kurarak, çok basit şeyler istiyorlar senden. Sen niye o esnada mesaiyi bırakmış oluyorsun Tanrım? Neden senin yüzünden bazı insanlar mutlu olamıyor acaba? Hayret bir şeysin yahu. Lütfen bak bitanem, canım Tanrım. Ben seni sevdim hep bak. Korkmadım belki senden hiç, ama var olduğunu biliyorum. Sevdim. Beni hasta etme lütfen. Normal insanlar gibi senden her gece aynı şeyi istiyorum, o rüyalar nedir öyle mk? Rüya müya görmek istemiyorum. Ben yine aynı şeyi talep ediyorum senden. Al şunu içimden! Yemin ederim misyonumu ateistleri Tanrı’ya inandırmaya adayacağım, sen yeter ki artık ya bu rüyaları bana bir işaret göndererek açıkla, ya da al görmeyeyim bir daha.
Sincerely yours,
Bir Kul.

11 Ekim 2011 Salı

"O gördüğüm adamı, sen sandım." yalanı bu, bilesin Mayiran.

Yalansız bir iç hesaplaşma gününün Z raporunu alıyorum. Dükkan kapanmıştır.

Ağzımın orta yerindeki mayalı arpa kokusundan tütsü yaptım ,
Az mistik , çok aşık.
Eylül ayında hiç aşık olmadım ben.
Mayiran bir aydı hep , karmakarışık .

Ben bir kuklaysam eğer, ilk sen kokla.
Bu akşam beni çok özlemediğin için bir şarap iç. Asıl en çok buna iç.
Ben hiç aşık olmadım Eylül ayında.
Bol bol üzüm yedim , seni düşündüm. Şarap günahsa, tarifi benim mahzenimdedir.

Çok değiştim ben . Şimdi söyleseler inanmazsın .
Çok gülüp, az sevişen ; kahve suyunca ciğerlerini kaynatan bir kadın oldum .

Günaydın.
Bugün de aklına gelmedim ve bir günü daha vebaladın . Bunun için dudak payı olmayan bir bardakta çay içmeli ve yanan dudağına kızmalısın.

Elbette seni aramayacağım. Özel numaranın nefes dinleten erotik gizemi olmayışım, egonun ensesini tokatlayabilir. Bize kızabilir, bu yüzden onu buzdolabına koymalıyız.
Deliyim ben. Kıskançlık krizlerinin ardındaki sevişmelerin orgazm sigarası gibiyim. Taburemi tekmelerken bile , vazgeçmediğim. Sardığım tütünlere açlığım dinmez benim. Sen kahveme izmarit söndürdün , dudak izlerini saklamak için. Seri katiller temiz çalışmalı , öyle değil mi ?

Kül düşmüş bir suyu içer gibi yudumla bu sabah beni. Günaydın. Duşun altında uyuyorsun , yine mi farketmedin beni ?
Kan sızıyor.Küvete, gidere , logara , denize.
Okyanus kanıyor . Ben de mi kansam ?
Hastalıklı bir ağzın , kendinden emin gülüşüsün sen ;
Zehirli bir yılanın , kâhin olma ihtimali.

Bana deli deme , yüzlere gülen sensin. Bana deli deme , düşürme gardını. Sana inanırlar , samimiyetle sana inananlar olacak. Güldürme beni , beni onlara güldürme .Çok zengin bir adamın , ölümcül kanseri gibi ihtimallerin içimde.

Dur dur! Aynayı kırmadan birşey söyle. Yoksa sevişiriz ve bakışlarıyla bir erkeği durduramayacak kadar amatör bir geyşa olduğumu öğrenirsin.
Dur nefes al ! Sondan başa da yazılabilir kitaplar , eğer acı çekmeyi biliyorsan. Okurken sondan oku hem daha lezzetli . Acıyı öğrenmek için mektubumla kes dilini.

Ben evin tozunu aldım , git ve sahnenin tozunu em şimdi. Kanı beyninde dolaştır. Üzerime sıçrat ve acıtmaktan korkma. Üzüm yerken seni düşündüm. Mayalı meyanlı koku ondan.
Ne dedin ? Beni buldun mu ?! Hay....at gitsin...!

Ve geçip karşıma otuz yılının mahsulünü topla şimdi. Ben hayata çok erkenim. Kaçırıldım. Hayat beni dağa kaldırdı ve defalarca tecavüz etti. Bana acıttığımı söyleme , gerçekten acımıyorum . Ben yaşıyorsam şayet ; otostop çekerken Azrail'in duracağı kadar yetenekli bir geyşa olmayışımdandır.

Sana şefaat edecek bir sevgi bırakıyorum ardımdan ;
Bak içime , ayıl, anla.

19 Eylül 2011 Pazartesi

Kanser Rapunzel

  Kağıdı, kalemi elime almadan da yazabilsem keşke diyorum bu gece. Kağıtlarda ve resmi tutanaklarda herkes yaşayamadığı aşkın adından " Sensizlik" diye bahseder. Hiç anlamadım ben , ne onları ne de kendimi. Ben sensizlikten bahsedemedim, bahsedemiyorum hiç. Keza sensiz kalmadım sanırım , hiç. Seni uyuyup , seni uyandığım günlerim var benim cüzdanımda.Bozdur bozdur , yalanlarını harca.

    Hadi bu gece kaldıralım engelleri dediğimi duyabilsen, koşarak düşersin geceme ; hiç şüphem yok. Gerçekten sensizlikten falan bahsedebileceğim bir şeyler yazabilirdim o zaman . Çünkü sen benim oldukça sensizim ben. "Gidecekmişsin" gülünün , dikeni üzerinde oturuyorum ; dünya o dikenin üzerinde dönüyor çünkü o zaman.

   Beni sevebilmeyi ne çok istediğini biliyorum desem, sana bir yalan borcum olur. İstediğin son şey bile değildi , biliyorum . Ten kaybından öleceksin diyor doktorlar; sen onlara " bizim ten grubumuz farklı" diyorsun . Doğru ; ben zate ten uyuşmazlığı cinayetinde , sırtımdan vurulmuştum . Bir felçliyim artık , ve sen hala hastahanenin pek elektronik yataklarına , keskin bıçaklar yerleştiriyorsun . İşin bitince de bir tanesini karnıma koyacaksın . Gelsen , sevişemeyecek kadar çok şarkı biliyorum artık . İki sırt arası , kanlı bıçak yarası.

   Seninle uyuşmayan tenimizin , başka uyuduğu yerlerde bile dile gelmiyor tadım . Tenimin bütün hayatları kurtarabileceği yerlerde gölgen araya girip , hücrelerimi ekşitiyor. Kurtulamıyorum bu kanserden . Söküp atmak istiyorum , saçlarımı feda ediyorum hatta. Zevkten delirtiyor beni bu tarifsiz "anı yaşa"lar. Çünkü kendimi keşfediyorum , seni sensizlikten feshederken . Ama korkuyorum ;  benden paranoyak bir Rapunzel yarattın. Üstelik kel ve aç karna badem şekerleri yemeye mahkum . Hadi oğlum , hadi yavrum ; hadi bana utanç içinde kelebek yüzmeyi öğret şimdi. Deli gibi kurtulmak istediğim kanserimle sevişirken , misyoner pozisyonda cenaze törenimi izleyelim . Bu sefer ömürlük bir filmde. Biliyorsun , ben iyi bir yazar değilim oğlum ama seni seversem gerçekten , gerçekten iyi sevişir'im .
    Bak oğlum;
   Aşk seni kızıl saçlı bir kadının öpülmeye yaratılmış dudakları gibi bekleyecek ama sen hep o sarışın'la intihar edeceksin. Ah be..ah ! Senin o sarışınla komadan çıkmayı bekliyor birileri.
 ....

Oturdum , kalan saç diplerimden keşkeleri ayıkladım .
Ve senden geriye hiçbir şey kalmadı.

19 Ağustos 2011 Cuma

Akvaryum Dünya ve Vatkalı Omuzları



Merhaba ,
Ben herkesten çok yaş küçük olan kız.Size bu mektubu akvaryumdan yazıyorum.Kerhane tatlısı ister misiniz?
Neyse.
...
Al , yine sana ağlamaklı bir kız çocuğu mektubu yazışımla , kahve iç . Nasılsa yoksun.

Sadece küçük bir dünyam olsun istedim, büyük gelmesin istedim üzerime.Ablamın kıyafetlerinden , üstüme mecburi uydurulmamış bir dünya.Omuzlarıma vatka yerine mutluluk koyacaktım o zaman. Hiçkırmadan ağladığım günün ertesinde, beni anlayan tek kadına ; " kanamıyor şimdi , durdu dün ya." deyip , gülebilmek istedim.

Zamanla geçer-miş diyorlar yahu ,öyle diyorlar.Ben düzenli olarak her gün alıyorum bi' tane.Ama geçmiyor ? Sanırım hepsini dökeceğim ağzıma.İntiharıma teşebbüs mü sayılır bu şimdi ? Gel ve teneffüse çıkar beni , suni de olsa.
...
Bana bakarken inanılmaz bir hayranlık var sanıyordun gözlerinde.Benim, bana hayranlıkla baktığını düşünmemi istiyordun çünkü . Gece mavisi saten pijamalarımı her giydiğimde, dile getiriyordun bir de utanmadan. Gözlerindeki o kuşkudan utanırken ben , sen " Gözlerime inanamıyorum ! Tanrım bu kadın benim mi ?" diyordun.Bense o an gözlerindeki sahip olma kuşkusuna inanıyordum. Bu yalan aşkın gerçekliğine inanıp , kendimden nefret edecek sebepler zulalayıp , gelecek gecelere yatırım yapıyordum.

Kalacağını söyledikçe , sana o kadar güvenmiyordum ki ; güvendiğim her şeyden güvenimi çaldım.Tıpkı bir hırsız gibi kendi inancımı çaldım .

Al , yine sana ağlamaklı bir kız çocuğu mektubu yazışımla , kanser ol . Nasılsa yoksun.
...
Yüzümü gizlemiyor artık ellerim.Ağlarken de , burnum kanarken de yok ellerim. Birisi avuçlarımı çaldı ve arzularını okşadı . Teninin rengini unutsunlar istedim, usturayla terbiye ettim parmak uçlarımı.

Artık o yeni defter; o kalpli defterde de yazmıyor bir şey. Yazdığım ne varsa gelişine; gelişine parçaladım . Pişmanım ; istediğini yaptım. Delirmeme gerek de yokmuş senin için. İyileş demiştin, öyle gel...Bomboş bırakıp , tükürükle dolduracağım onu.Sen bana hep hicazdın da, ben sana hiç caz yapamadım damarlarımı emdiğin akşamlarda.Şakaklarında beliren, otuza merdiven dayamış beyaz saç tellerini batırdım ellerime.Görünmesin diye kazıdığın saçlarını , en çok onları sakladım .

Çığlıklarımı duyuyormuşsun bazı geceler. Korkmamalısın. Senin için "BEN NEYİM?!" diyemediğimden, " 'sen kimsin ya! ' 'sen kimsin!' " diye bağırmışlığım çoktur.
...
Ben inanmadım mucizelere hiç , tesadüflere muamele çektim. Şefkatle sevdiğim, evrenin en güzel yüzüydü belki de.  Acımasızca girdin o şefkatın arasına , kahrolasıca kibirinle . Utanmadın , bütün gecemizi aydınlatan şarkıyı da çaldın . O yüzü daha çok sevecektim, bıraksaydın daha çok sevecektim Kibiristan'lı, ÇOK SEVECEKTİM. Çünkü organlarımla düşünmeyi bıraktığımdan beri , orospuyum. Çünkü ruhuma 24 saat tecavüz eden birine , katil demem gerekirken " sana kurban olurum " diyebilecek kadar, kendime ait değilim. " Canım acıyor !" diye bağırıyorum da, canım neresi ki benim ? Yazacak tek bir kelimem kalmadığını bilsem , kıyıveririm canıma. 3 deyince çek tetiği . Şimdi daha mı kolay ? İnsan kendisiyle sevişemiyor. Bana yaranı göster . Sonra da yokmuş gibi davran . Kibirini öp . Ben sigara külleriyle makyaj yapacağım.

Artık aşk literatüründe kabul görecek o "ilk yaz" akşamı. Dünyanın en uzun gecesi 24 Hazirandır. 21 Aralık falan değil . Yemişim ekinoksu ya , kulağına birşey söyleyeceğim biraz eğil. Sen dünyanın en uzun gecesinde kaybettin babanı; ben dünyamın en uzun gecesinde kaybettim , senin baba olduğun evin annesi olma umutlarımı.
...

Tamamen gidişinin ertesi günü geldim semtine.Bir pazartesi akşamı . Deniz kenarında oturdum , martılara hırka ördüm ve çay bardaklarına izmarit sakladım. Dönerken de İstanbul'un boğazında kaldım.İstanbul beni kusmadı       rimellerim de akmadı..

Al , sana kaybetmiş bir veda mektubu yazıyorum . Sonu bile acısız. Nasılsa yoksun.
Ama...
yanacaksın.Ateşin suyla sevişmediği , kalemlerin suç aleti olmadığı , asla bulunmadığım yerlerde hem de. Ve eğer cehennemin parolası , yaşarken yaktıkların ise ; yakarken olduğu gibi yanarken de adımı söyleyeceksin . Şeytan'ın tükürüğüne muhtaç olacak kadar sarınca vücudunu " ANLADIM SENİ ! ANLADIM !" diyerek bana ; kurtulamayacaksın.
...

Ah be oğlum,
Utanmadın.
Hiç utanmadın , benim yaşadığıma hastalık teşhisi koyarken.
Ama biliyor musun ?
Annen; acıdan kanayan dizlerimi , arkadaşlarımın korkak ve kızgın bakışlarını , esnafın beni sakinleştirmeye çalışmasını ; annen sana biriktirdiğim aşkı görse; seni doğurduğuna utanırdı.




5 Haziran 2011 Pazar

Akşam göz

Hissetmeyi bırakmak,sigarayı bırakmaktı benim için.Ama bırakmış olmalıyım ki,boş boş bakıyor; bir zamanlar nefret ettiğim bir kadının omzunda, " ne oldu böyle.." diyip duruyordum..
   Pencerenin önüne,kopan parçalarımı söndürüyordum hep,gecenin bir saati,kör olan gözlerim görmeye başlayana dek.
   Aylardan Mayıs olması,hiçbir şeyi değiştirmiyor çünkü ben her seferinde aynı parlak ışıkları görüyor,Temmuz'u yaşıyorum o şarkıda.Görmeye başladığım ilk an farkettim tesadüfen,ne kadar uzun zamandır kaçtığımı...Bacaklarım titriyorken.
   Ne zamandır oradasın aslında,bir kış gününden beri ve varlığım hiç farketmemiş yokluğundan,seni.Temmuz değil,ama ter içindeyim."Teşekkür etmeliyim.." İçim konuşuyor,Temmuz olduğum,yaz koktuğum için,diyorum..."Kimsin sen".Bana kendini anlatmalısın diyorum...Sonra,bunlar oldu zaten sonra...Aşk yerine,tercih edilebilecek ne kadar kaçış yolu varsa,mevsimlerce seçtim .Gözlerim , uykuya küfretmeye başladı o gece,akabinde soğudum,ısındım,kalbim var,ben güzel-,yorgunum...Ardarda üç sabah , "Günaydın" uyudum ben...
   Haftalardır yüzümü görmedim.Aynanın karşısında ellerim yüzümü keşfetti bir Salı sabahı...Ne senin tütüne ihtiyacın var,ne benim kahveye.Kahvesizliğe dayanabilirim demiştim,bir kere...Ayna diyorum,aynada yüzüm şaşırdı..Dibe vurmuş saç kalıntıları,darmadağınık kaşlar ve ağlamaktan ölesiye tiksinmiş bir yüz selamladı beni.Arındım.En fazla çabayla ne kadar toplayabilirdim , kırıklarımı? Ne gerekiyorsa yaptım,önce korkularımı,sonra dudaklarımı boyadım.Sigara ve yanık kokan bir kadın olmamak için,içimin pencerelerini açtım.Nasıl gözüktüğümü bilmiyorum,ne göreceğim umrumda bile değil.İki sene , altı ay , bir hafta sonra ilk kez anlatır gibi anlatacağım kendimi.
  Kalp atışlarım ile şah damarımın arasındaki farkı sezemeyecek kadar , içsesimden patlayan kulaklarım,ilk defa sürmeyi beceremediğim kırmızı rujum ile , hiç tanımadığım iki kıza nasıl göründüğümü sorarken; beni gömüldüğüm yerden çıkaran bir gürültüyle irkildim.Gelişinden belliydi,getireceği ses...Sadece göz görüyordum.Koyu,büyük,en az benim kadar yanmış,iri ama ürkek bir çift göz..."Bu" diye içsesimden dökülen tek kelimenin ardından,yanağımı bir "Merhaba" öptü."Selam" değil,"Meraba" değil..MERHABA...İçim temmuz,temmuz yüzüm; çığlık içim,içim hoşgeldin...
 O gün dünyanın en güzel üçüncü kahvesini içerken,içimdeki sandalyeyi itti ayaklarım.Artık sahne bizimdi..Kendimi anlattım ilk kez anlatır gibi,aynaya bakar gibi...Bırakıp kaçmalıydım onu,ölülerim canlandı.Bırakmamalıydım,bırakamazdım,bırakamadım onu."Bu" demiştim,Temmuzdum,akşamdı gözü.Hiç kavuşmadı dudaklarımız,hiç sarılmadım."Bu"ydu çünkü.İlkti bu.Birşeyler olduğu için "biz" olmamıştık,olacakları düşünüyorduk "biz" olurken...Kendimiz için en korktuğumuz yerdeydik.Aşk gibi , üç harfliydi,adını anarsam gelir miydi ?
  ...
  Korkularım çıktı sonra birer birer sahneye,benim adımdı bu.Şarkıydı benim adım."Terkeder beni korkusu"ydu.Bir masaldım,bir vardım.Kaybettiğini sandığı Duygu'suydum,çocukluk aşkıydım...Kalbi atabilirdi artık.Ben ilk adımı atan olmalıydım.Ad'ımı atmalıydım ilk olarak...
....
  Bir yara kabuğuyla vedalaştı ve yeniden doğdu birileri.Bana verdiğin kelimelere , nefesim bu kadar yetti..Ben seni içimden başka yerde anlatamadığımı anladım...Sen bana "hoşgeldin" dedin...O hep hayalini kurduğun "Gel..." i sana ben söyledim...
Ben Temmuz'um şimdi: "Temmuz'un adını adınla değiştirdim."*
Ben kadınım şimdi! Bak , kalbim.
Ben kadınım şimdi! Tanrı korkularımı affetti.

17 Mayıs 2011 Salı

bir okyanus'tan bir iç deniz'e.

Bir okyanus'tan bir iç deniz'e
....
Parmak ucumla,yatağa dağılmış külleri toplarken düşündüm.Bir gülüşün gözlere dökülüşü nasıl anlatılabilirdi?Benim için en acı gülüş,dünyanın gözlerime dökülüşü..Yüreğime değmeden yüreği eriten masumiyet,şimdi her gece eziyet demekti ciğerlerime.
Bir kokuya , tek seferde alışmaktı sana karışmak.Abimin yüzüne bir kere daha mahcubiyetle bakmaktı,o nefret edilen şehirdeki çocuğu haklı çıkarmaktı."Daha bunlar iyi günlerim" sözünü bir ayet gibi kaderine işlemekti .
..
Fısıldadım geceye , uykusuzca.Beni sevdiğin için ,kokunu bırakmış olamazsın.Bunu bilerek yapmış olma ihtimalini bilmiyorum ama,isteyerek yapmadığını hissedecek kadar çok kanıyorum.Şekersiz ve sütsüz kahvemden kalan son yuduma sigaramı atıyorum.Sana yalan söyledim genç adam,sigarayı bırakmadım.
Kendi cümlelerimi , kendime tekrarlıyorum.Yüzümde memnuniyetsiz bir lanet var,senin yüzünden , artık ikinci bir şeyi sevemiyorum.
"Daha erken değil mi , erken...ama istiy...hayır..zaman..erkendi..."
Hayır! Hayır,ben konuşmuyorum.Bacaklarım titriyor.Şimdi şereflisin,çünkü sevmediğin birine sarılmıyorsun.Şerefsizlik yapmıyorsun,sevmiyorsun çünkü ya,sarılırsan kırılır.Sevmediğin bir sevişmenin onursuzluğunu dudaklarına yapıştırıp,bir daha hayalini kuramayacağım iki kişilik uykulara gömüyorsun beni.Ya da bunların hepsi mi KADERDİ?
...
Ben sebepli suçluyordum yüreğimi; seni içime kim ittirdi ? Yalınayak,kanatarak gezinirken gözbebeklerimde,yüreğimi aşındırarak kaçan senin hangi karakterindi? Cümlelerimle yüceltiyorum seni,acımasızlığımın tümü kendime.Bir sigara içimlik zamanda , seni gamsızlaştıran , beni yorgunlaştıran da yine benim cümlelerim değil mi ! Kelimeler keskin...
Ağlamıyorum,hem aşk kaç harften yapılıyor biliyorum.Hayallerimde yolculuk ediyorum,her yere götürüyorum seni,her yerdesin benimle...Benim hayallerimi,emir kipinde sürüklüyorsun kendine. Canının acısıyla alev alev yanıyordun ve söndürebilecek bir tek benim gözyaşlarım vardı, hepsi buydu sanırım.
...
Ben küçücük bir çocuktum,kumbaram biriktirdiğim sen'lerden sancılanıyordu...Yazmak için acı çekmekti sendeki adı,ben kusabilmek için bir İÇ yaptım kağıtlardan kendime.Senin  asaletin , benim sefaletim oldu . Ayıplayabilirsin şimdi beni.Bahar aylarında papatya taçları yerine,kitap arasında sakladığım o küçücük çiçekle dalga geçebilirsin de.
Ben kırılmış parçalar gibi sakladım seni,sen gülüşünle bir gülü soldurdun .
...
Omzuma yerleştirdiğim kokunla, asil yalanlarını okyaşıp uyudum yalnız başıma yatağımda.Yalanın beni piç etti, gülüyordun sen oysa.Utanmadın! Gitmedin! Kalmadın da...
Ben ağlamadım.
Ne ben çocuktum, ne sen delikanlı , ikimiz de suçluyduk, ben de değildim haklı...
Ben ağlamadım.
Sigarayı bırakmadım.
Yatağa oturdum , 20 satırlık bir  "ne acı,yazık" hikayeye sarıldım.
Kaderin yanağımda dans edişini izledim,durdurdum,geri sardım.Sana anlatmak zorundaydım.Ben okyanusumu kucağıma alamadım.Uzak bir şehirde,bir çocuktan bir baba yaratamadım.Ve şimdi bir genç,bir adam,bir yalan,iki yazıkla bu şehri terkedişimi düşlüyorum ...
Ve sigara içiyorum.Asla anlamayacağın bir dille,yalanının tadına bakıyorum.
Şimdi yalnızlık yok evde, ama;
Ağlıyorum.
Oturmuşum yatağıma,
Kendim için ağlıyorum.

GÜLSEREN AYDIN'A

16 Mayıs 2011 Pazartesi

FUNERAL

İçimde barındırdıklarımdan nefes alamazken içime aldıklarımdan bu kadar habersiz kalışıma şaşırdım ilk kez. Yatağımdaki üç beş damla silemediğim kana kayarken gözlerim trilyon kez kırmızı mürekkeple yazılmış mektupları çöpe attı yakın arkadaşlarım.
Yakın arkadaşlarım…
Yatağımda bile yakın arkadaşlarım.
Dudağınıza eminim gelecektir başkalarında bıraktığım tadım. Yakın demiştim değil mi? Durmayın evet, gözünüzü kırpmadan yakın, arkadaşlarım. Bugün günlerden hiç değil benim de adım var. Çişimi yapmaya gittiğimde bir de hamamböceği öldürdüm. Klozete atıp şifonu çektim. Hayırsız bir Cuma günü çilek reçelime pulbiber dökmek için çalacak mısınız kapımı, hep gülen suratımı görünce somurtan güzel yüzlü adamlarım?
Hayatında sadece dört erkek tanımış bir kadın olmaya özendim bugün. Tırnaklarımı silsem, gözlerimi boyamasam, dudaklarım da kanamasa olabilirdim, kim olabilirdi? Bu benim tasarımım mıydı? Ben artık kocaman bir kadın mıydım? Kendimi dörtle çarptım. Matematiğim iyi olsa, yine kadın olurdum. Sadece zengin bir kadın… Dünya kadar fahişe bir sabaha yüzyıllardır ağlayamayan gözlerimi açarken gecesi hep bir dal otla kapanan akşamlar yaşanıyor hâlâ. Gülümsemeler gülümsemeler. Hatta dozu kaçan kahkahalar. ‘’Ağlayacaksın, bunlar daha iyi günlerin’’ diye bakan yeşili toprağa gömen gözlerinin rengini dahi bilmediğim insanların parmaklarının arasına saklıyorum ağlatılmaya fazlaca müsait gözbebeklerimi.
Beni artık ne ağlatabilirdi? Tanımadığım bir şehirde esmer bir çocuk mu, seviştiklerime kendini düzdüren şiirimin kadınları mı? Saçlarım çok kısa, gitti herkes. Saçlarıma ağladım. Üç kere öptüm iltihaplı dudaklardan. Sabah 7de gitti. İki yüz-lü yirmi yaşlı hikayemin yarısını karaladım. Ve bir daha altıda hiç çalmadı telefonum. Ait olmadığım bir yerde kaderimin aynası esmer bir kadına ağladı sonra gözlerim. Bira çok köpürdü, biz çok seviştik. Herkes hâlâ yaşıyordu. Ve bizim tek isteğimiz de buydu. Yaşamak.Dudağına kırmızıyı yakıştıran ve orospu bile olamamış bir kırmızıyla aldatılan iki kadının tersten yakılmış sigaraya benzeyen hikayesi sadece bu. Elbisemizin vücudumuza, ruhumuza en uzak yerindeydi fermuar. Sırtımızda. Güldüler bize. Sever gibi, aşık olur gibi, gider gibi, kalır gibi, dalga geçer gibi, dalga sarar gibi.. Artarda içilen sigaralarımızı sorgulayan gözler, izmarit çiğnemeye alışmış kamera bile girmiş midelerimizin neler yediğini tahmin edemezler. Ne yalanlar içtiğimizi düşlerinde bile göremezler. Midem bulanıyor diyorum, doktor tersini söylüyor. Duygu durum bozukluğuymuş diyorlar. Bozulmayan neyim kaldı diyorum. Babam yüzüme bakmıyor. Hâlâ mutlu tek kelime yazamıyorum. Gülseren de yazamıyor. Renkli gözlerden midemiz bulanıyor, akabinde sevişirken şefkat yutuyoruz kimimiz. Düzinelerce orgazmın ardında hâlâ titreyen bacaklarımız var. Eeh yeter, içimizi s.ktiler diyorum, kimse mi anlamıyor?! Hâlâ ağzımda birlikte aldığımız nefes. Rakı bile içemiyorum, mavi masalı bir meyhanede. ‘’Dün gece’’ diye bağırıp sonunu getiremediğim cümleyi unutmuş olman üzüyor en çok beni. Seni istiklal caddesi kadar bile sevmiyorum artık. Beni en son öpüşünle, onu tekrar görüşün arasında.. Artık unutmak istiyorum. ‘Unutmak büyümektir’ diye fısıldadım kulağına el ele uyurken. İki yakası bir araya gelmeyen o şehrin bir yakası uyku düzenimi de bozdu, diğer yakası da ne gariptir ki uykusuzluğuma ortak oldu. ‘’Hey genç adam sanırım artık yüz yüze bakmamalıyız yoksa içim daha çok parçalanacak’’ diye arkasından bağırmak istediğim bu akşam, doğmamış okyanusumun bir kez daha ölebileceğini hatırladım. Bu yüzden ağız dolusu sustum. Şefkatten dibine kadar yoksun orgazmların hiçbir tarihte adam olamayacak oğlan çocuklarını iğrendiğim tüm iyelik ekleriyle, emir kipleriyle içime çekerken, yine içimden fısıldadım ‘’sevdiğim kadar sevilebileydim’’ diye. Sadece içim yine içim hıçkırdı hıçkırdı, kekeme bir kumarbaz edasıyla.
Biz hiç susmadık aslında. Benim gözlerim söyledi sana. Sonra hiçbir zaman bulamayacağım o evde uyuyuşumuz geldi. Kustum, tükürdüm. Öptüm. İnanmak neydi unuttum sonra. Benim tek yüzüğüm babamın yaş günü hediyesi olacaktı. Kabullendim. Yaş günü. Kötü çocukların günü, gözümün bana lanet ettiği gün yaş günü. Neye üzüldüğümü bile bilmiyorum. Adımı hatırlamıyorsun. Seni utandırmak istemiyorum ama kasığımdan yediğin iki tokatla kendine gelemeyeceksin biliyorum. İç kanamalı bir şizofren oluşumu önemsemeden gireceksin yine içime. Belki adı değişecek bu şeyin ama uykusuzluğumu kim unutturabilir ki bana? Hadi yaramın tadına bak dilinle. Ben sadece omzumdan gelen kokuyu unutmak istedim. Boş ver, şarkı söyle. Anlatacak bir şeyim olsun benim de.
Babamdan utanmadan babamın hediye ettiği bir kalemle yazmadım, kazıdım bakire mahcubiyetinden bilmem kaç mil uzaklığındaki yazılarımı. Bir ömür biçtiler, bir gurbet verdiler. Yabancı gözlerin çekirdek çitleyen bakışlarla izlediği göz altı morluklarım ne van Gogh eseriydi ne de başka bir şey. Ben sadece yaşamıştım hem de onların ‘ibne’ dediği bir şehirde. Evet yaşamıştım onların bugün çizilmiş kaderini, daha doğmadan kürtaj masasında  annemin rakıya aşık yüreğinin masmavi rengiyle. Utanmadım bu gece ışığı açtım. Yaralarımı görür müsün, görmezden gelip geleceği tanrının kalemiyle o an yazar mısın, bilemem. Elmalı turtayı severken çiğneyip çiğneyip yutmadan tükürür müsün, soramam. Ta arka masadan gülüşlerinin en çocuk yanına sarılırım, lanetler okumamaya gayret ederek.. 

Gülseren Aydın- Duygu Karacan
http://gulserenaydin.blogspot.com

28 Nisan 2011 Perşembe

Yarım mı kaldık dersin Yeşil?

Burası yarım kalmışlıklarla dolu.Aç gözlü biri sanki herşeyin ucundan ısırmış.
Burada herşey yarım.Tamamlanmış,sonu olması gerektiği gibi yazılmış ve bitmiş bir hikayesi olan kimseyle tanışmadım henüz.Herşey bitmiş ama,yarım .
Benim de tamamlayabildiğim bir hikayem olmadı hiç,ama inatla yazmaya devam ettim.Kalemi nefesimle ısıtıp devam ettim yazmaya.Bir kaç kelime daha kurtarabilme ümidiyle.Ama yine yarım kaldı her şey.Hiç sonu geldiği için,bitmedi duygularım.Bitmesi gerektiği yerde ya aç gözlüydü kalbim,ya inatçı.Belki de bu yüzden çok makyaj yapıyorum , kızmasına rağmen.Göz çukurlarımda yarım’larım uyuyor.Yarım yamalak büyüttüm hep içimde,yarım bir aşk,yarım bir hayat,yarım bir adam ve onun yalanlı hikayesi.
Kalemi elime alma sebebim de bu ısırılmışlık,bu emilmişlik oldu.20 yılımı yarıya bölen de buydu,ömrümün en eksik yeriydi belki de.Bazen hepimiz cesur olmak zorundayızdır.Çünkü değişmiyor cevaplar,duymak istediklerimizi söylemiyorlar bize,o korktuğumuz bakışlar tadımıza bakıyor.Ve en önemlisi korkular ısırıyor her yanımızı.Beni cesur olmaya zorlayan,korkaklardı aslında.Hiç bir hikaye yarım kalmamalı,hepsine en azından bir son yazılmalıydı.Sonlar zaten kötüdür demişti diğer yarım.Ama yine de bir son yazılmalı,en azından neye üzüldüğünü bilmeli insan .Diğer yarım diyorum hala,bak yine yarım …Eğer aynı yerden kırılmamışsa,yarımlar bir bütün etmez.Aynı yerden mi kırılmıştık biz ? Bilmiyorum.İkimizi toplasak bir hayat eder miyiz?
Hep aynı terane,bıkmıyor insanlar klişeleşmiş cümlelerden.”Kendine değer ver,kırılma,güçlü ol,kimse senden değerli değil”.Hadi oradan ! Bunları derken yorganın altından gelen hıçkırık sesini duyabiliyorum.Hepimiz gibi.Bir kere de sen alsaydın keşke kalemi eline,yarım kalmış hikayeye noktayı sen koysaydın diyorum.Hep birşeyler diyorum ve bu senin pek de umrunda değil.Bir sonu olsundu..Olmalıydı.En azından bir ucumu bağlasaydın.
Yarım kalan bir hikayeden bahsetmiştim di mi? Ha evet evet konu yine sana gelmiş.
Yarım kalan her hikaye,gözlerinden bir bakışı çalar.
Bir yorgunluk koyar yerine,bir sızı ekler.
Her şey tamamlanabilmeli,yarımlar da tamamlanmalı,anlıyorsun ya Yeşil?
Buz gibi duran bir ben vardı nice zamandır.
Ve şimdi ayaklarının altından sızan,benim sularım.
Yazdım işte sonunu.
Eridim.
.
.
.
Nokta.

Gözlerimle suluyorum seni,gözümde büyüyorsun

Belki biliyorum.Ama en çok da öyle olsun istiyorum.
Yine oturacağız karşılıklı.Sen o kırmızı koltukta,bana yalvaracaksın bir filmi izlememem için.Sonlardan konuşalım.Ya da vazgeçtim konuşmayalım,ben inanırım.Hem sonra,mutlu son yoktur demiştin.Gerçekten yokmuş.Sonra benim gitme zamanım gelecek.Biliyorum.Öyle olsun istemiyorum.Gitmem gerekirken , bir kaç dakika kayıp zaman işareti verecek bana şarkılar.Gözündeki damla bana göz kırpacak.”Son Bakış ne demek?”Cevaplayamam bunu.Ama bu son olmayacak , ağzımdaki şarabın üstüne yemin ederim.Ben haksızım,bağışla.Yine sen doğruyu söylemiş olacaksın.”Bir kere daha sevişirsek ,öleceğiz.” Hayır hayır,öyle değil.Sadece ben ve üç papatya,gidişine dokunacağız.Sabah yedide gideceksin sanıyordum.Sabah…Ama akşam dönerdin değil mi?Sigara kokan yastıktaki saç telim kesti mi elini?Ama dönersin akşam.Ben de çok dönüyorum,bir sağa dönüyorum bir sola.Ama uyku tutmuyor.Uyuyabiliyorsun değil mi?Sen gidemezsin biliyorum.Seni en çok korkularından öptüm ben.Hayır,dilin sürçtü sanırım,Duygu benim adım.Bir iken iki olmasından korkup acıların , iki kez acıtıyorsun beni,yapma.Ben pencere pervazından sarkıyorum hep,halâ belden yukarım buz gibi .Evimizin herşeyi’nden kalan bir lastik,saçlarımı topluyorum.Saçlarımı koparıyor ama çıkarmıyorum.Biliyorum avucunun içindeki bir yara gibi rahatsızsın varlığımdan.Ya varlığıma alışacaksın,ya da geleceksin.Ama gelirsin .Di mi ? Geleceksin , biliyorum.Altı‘da geleceksin.
Sen gelmesen de sesini getirir çikolatalı bir rüzgâr.
Kapat pencereyi,düşüyorum.
Papatyaları da suya koy.
İki yaradan birini kanat.
Ve hala mutlu bir yazı yazamadığım için beni affet.

23 Mart 2011 Çarşamba

Düş aldım,temizim

Yastığının göğsüne yatıp ,uyumayı denedim.Benim parfümümle senin saçlarının kokusunun tam göbeğinde uyumaya çalıştım.Günler boyu odanda.Duvarlarda başka izler,herşey sarı…Bile bile lades bu,cinayet süsü bu,kenar süsü.Olmasam önemli değil,olsam safi ziyan.
Ben odanın parkelerini aşındırıyorum.
Cem hiç susmuyor,aynı cümleleri yapıştırıyorum yüzsüz yüreğime,aynı kelimelere tokatlatıyorum susmayan içseslerimi.
“Bana ne yaptın,bunu niye yaptın çocuk?”
Ben susuyorum,çünkü konuşursam gitme ihtimalin var.Sustukça kanatıyorsun,bu acı,bu beter.Özünle değil sözünle yıpratıyorsun gecelerimi.Özün sözün bir olsaydı “biz”e inanabilirdim.Yönümü sana dönüp açardım ellerimi.Bir şansım,bir umudum olabilirdi.Özün acı , sözün zehir.Odanın ortasında yıldırım gibi parlıyor gözyaşlarım.Sen bilmiyorsun.Kitaplarının içine renkli kalemlerle sıkıştırdığın notlar biliyor en iyi beni.Kurumuş bir acı biriktiriyorum kitaplarının arasında,Nietzsche ağlıyor.
Ama ben ağlamıyorum,ağlamamalıyım.Sen şimdi bir günahın şeytanıyken , ben yatağının göğsüne yatmalıyım.Sen akrebin günahısın,ben terazide sıfır çekiyorum.Ama sen de biliyorsun,en son kendini sokacaksın.En son seni yoracak aşklaşmaların.Ben ev yapımı zaferlerimle,kalbine çaput bağlarken; sen derine fazladan eklediğin bir otuzlu yaş çizgisiyle ezberlerimi bozacaksın.Düştüğünde uzağında olacağım ; ” Ağlattığınız kadına şu anda ulaşılamıyor,lütfen daha sonra tekrar ağlatmayınız” diyen bir ses kadar uzağında.
Nihlist başladığım hikayemde, dogmaları tartışılmaz tek Tanrı olduğun günü yara almadan atlattım dersem,ibadete hıyanet etmiş olurum.Umrum hiç bir zaman umrunu ilgilendirmese de inandım sana,sorgusuzca.
Kendimi kanattım ; bileklerimde pembe bir jilet yolculuğu.
Çocukluğumun cevapsız sorusunu yanıtladım senin bedeninde.Hiç’lerimin cevabı Piç’ti senin ana dilinde.Sen bilmem sanırsın belki,lakin farkediliyor umarsız gülüşlerinin arkasındaki acın.Senin de kanamış bir kalbin var,leş gibi kokuyor ! Leş kokuyor,öldürdüklerin kokuyor.Ben kalbindeki nasırları kasıklarından tanıdım hep.Dilimle yumuşattım onları,dilinle hiç muhattap olmadık hem de. Gözyaşlarımı görmedin,daha ilgi çekici ıslaklıklarım vardı o sıra,daha hızlı,daha arzulu,daha yaşanmaya değer.Ve elbette çabuk unutulan ıslaklıklar.Kuruyunca daha beter anlıyor musun,ağladıkça daha rezil.Biliyorum,bilmezlikten geliyorum.Biliyorum sen de gidenlere üzülürsün geçmiş zamanların hiçbirinde,sen de seversin elini değdirdiğin kalpleri,sen de bir gün özlersin.Ben seni kendime sordum,kendimde buldum.Seni kendimde bildim,yanına sokuldum.Ben senin gözlerinde gördüm kendimi,yaptım makyajımı,en çok dudaklarıma sürdüm seni.Kanayınca daha kötü çünkü…
Kendimi kanattım,o halde seni alkışlamalı bütün yürekler.Senin başkasını düşlediğin,düşlenerek hüzünlendiğin şarkıları senden dinleyerek sana bahşettim acılarımı,sana adadım.Sen ne kadar kanadın blmiyorum ama senden daha çok kanatanım olmadı benim.Ama yine de sen uyurken , ben örterim senin üzerini.Üşürsen bacakların hareketlenir,üşürsen gidersin.Ben çok kirlendim , şimdi düş almalıyım,sonra kurutmalıyım gözlerimi.Kirpiklerimi şekillendirmeliyim.
Kanımda sıfır pozitif yokluğun var,yanımda yoksan ne var?Evin , odan ve bir de benim üzgün yüzüm.Aynana yansıyan binlerce kadından daha üzgünüm.Benim maskelerimi saklayamazsın,rafa kaldıramazsın.Benim yüzüme yapışmış gülücüğümü yırtamazsın sen.
Evin var,anahtarları cebimde.Bu sabah korkarak açacağımı bilerek ( korkularım başıma gelince çok başım ağrır) cebime koydum onları.Anahtarın halkasını yüzük parmağıma taktım.Biz bir tek böyle evlenebileceğiz , ben hep buna inandım.Anahtarlar cebime,korkular beynime çok yakıştı.Bir tek ben yakışmadım sana.Yakışanım da olmadı daha fazla bana.
Şimdi sen geldin ya gözbebeklerime misafir,bir hayaleti küllendirdik birlikte.Şimdi garanti bir çocuğun kabusu olacağım,bir kadının ezeli düşmanı,yitik bir kız bedduası,bir aşkın son sözü.Sana son sorum,son sözüm.İki vesaitlik bu aşkın hangi durağında inecektin de unuttun ? Bu kadar geçimsiz oldun,aşkı durdurdun.Sen aşkı hangi cümlenin içinde özne olarak işaretlemeyi unuttun?Sen akrepsin diyorum sana,övündüğün iğnen en son seni vuracak.Sen kalbini saklamaya çalışırken batıracaksın iğneni.Benim söküklerimi dikemeyen iğnen,seni öldürebilecek mi? Ölmeyeceksin biliyorum,sen başarılı bir intihar senaryosunun, acemi seri katilisin sadece.
En çok soyadını seviyorum.Onu gerçekten sevdim ama sanırım ben taşımazsam soyunu tüketebilecek kadar çok komplo hazırlar bana bilinçaltım.Evet soyadını sevdim ama,en çok huzurun olmayı istiyorum.En çok huzurlu uykuların olsun istiyorum.Rüyalarında uyanmak,sabah ilk gülümsemen olmak istiyorum.”Allah allah deli mi bu kız yahu” diye gülümseyerek işe giderken,bütün bıraktığın sıcaklık üstüme sinmeli.O zaman mutlu olabilirim,sen olmasan da.
Evet biliyorum hiçbir dilde Havva’n olamayacağım,hiçbir zaman.Yine de yanında yerimi almayı isterdim.Hatta yanın olmayı isterdim,herşeyimi takas etmeye hazırım bir bakışına.Bana ait olan bir göz kırpma anına verirdim tüm kumbara sancılarını.Bir tek seni kendimde değiştiremedim işte.Ama hala inatla,rüyalarına saklanmayı,gülümsetenin olmayı isterim.En çok bunu isterim.Yüzünde fazladan dokunulmuş çizgiyi silmek isterim.
Ama odan başka kokarken,tenin beni tanımazken, sadece rüya diyebileceğim bu mektubu ağzımın dolusunca tükürmenin ifadesi yok .
“Aşkın kızı,hiçbir gurura mahal bırakmadan,akrebin seni sokmasını kabul ediyor musun?”
-Evet.
O zaman yalnızlığınızın bana verdiği yetkiye dayanarak sizleri iki korkak ilan ediyorum.Dilerim bir gün uyanırsınız.
Alkışlar…
( Kışın çok çabuk sabah oluyor,eğer olmasaydı daha fazla yazardım.Rüyalarım kısa sürmezdi.)

28 Şubat 2011 Pazartesi

Kükürt z-ioksitli SHOT

Mor kadın bir aşk cinayeti hakkında kendi kendine konuşurken : " Kalp hala sıcak. Beyinde bi kaç fil tepinmiş. Midede yedi adet kelebek can çekişiyor. Fazla uzağa gitmiş olamaz(sın) " **

Hikayeler onun adıyla başlar,biterdi sıklıkla.
Ama malesef artık herşey senin adınla başlayıp benim kanımla bitiyor.
Ben ÖZ olan herşeyin içinde ÜVEY kalıyorum.Üstüne yığılıyorum.

Bir dirhem etim yok,bin ayıbımla geliyorum sana.Hep geçmesini istiyorum , ama ne zaman "geçti" desem daha cok sızlıyor yaram.

"Bir aşk bir çok aşktan yapılıyor" diyor Murathan.Senden çok aşk var mıdır ? Daha acısını biliyorum evet,daha aşkını bilmiyorum;hayır.

Yarana tütün basınca geçermiş dediler , 3 sene daha çok sigara içtim bu yalan yüzünden.Yarana göz bas geçer deselermiş keşke.Seninle gözgöze geldiğimiz gün işe yaradı sanırım tütünler.Ama duruyor göğüs kafesimin içinde yaram ; pis kokuyor , irinleri bana gülümsüyor."Bir daha kesersen hiç iyileşmem" diyor,sana olan aşkım daha bir hiddetleniyor o zaman .

Korkularımı bile bile bırakıyorum kendimi.Sendeki yaşam alanımı dilimle ıslatıyorum.Hayır bu karnımın içindekiler kelebek olamaz.Bu konuda tek hayvan benim sanırım.
"Aşk şarkılarda kalsın senin için , hayvanlı porno benim için."

Kokunu burnumdan çekmeye takatim kalmadan ciğerlerime doluyor.Sahipleşiyorsun.Aitleşiyorum.Bunu ikinci kez hissediyorum.Omzumdan geliyor o kükürtlü kibrit kokusu,yine yanıyorum ,yanıyorum diyorum ; kokusu içimde geliyor,omzumdan sızıyor kokusu.Ben bunu bir kere daha görmüştüm sanki.Çok su verirsen ölmem yani ben.Ağzımda çocuklar var , çocuklar ,çocukluklar,çocuk.
Siktir git diyorum Cem'e."Bana ne yaptın çocuk?" muş. Çocuğu da sikeyim seni de sikeyim Cem.Sus artık.Görmüyor musun işte , bataklığına düştüm.Daha ne soruyorsun.Evet bugün günlerden piç , benim adım hiç.
Bir kere bir çiçek büyütmek istemiştim.Annem ; gözün gibi bakarsan büyür ancak, dedi.Gözlerimle baktım,çürüdü.Çok su bir tek çiçeklere yaramıyor yani.Ve şimdi sanki çok ihtiyacım varmış gibi tuza,seni yaşartıyorum gözlerimde.

Dilime ağır geliyor artık bu kesikler.Camın önündeki yazdan kalan son kuşları izmaritle besledim.Onlar da gittiler.Aşkın ayak izleri , ayakkabılar değişince değişmiyor.Bastığı yerde hep o aynı izi bırakıyor.İp cambazı olsaydım eğer,ipi sen keserdin.Biliyorum.İzlerini ezberledim çünkü senin.İbadet etmeyi gözlerine bakarken öğrendim ben.Aforozumun sebebisin , bilirsin.

Dizlerim mosmor.Temizliğini kirlettim sabaha karşı.Vücudumda izin var,kokun var,adın var.Diyorum bir uzansam göğsüne,boynunla buluşsam.Anlayacağına inandırsam kendimi.Susmayacak kadar çok ağlayacaklarım var sana.Dinle beni nolur,ağlayacaklarım var diyorum .

Anlamayacaksın zaten , sol göğsümden gülümseyecek sana bir öykünün 3harfi.Adını iyi ezberledim,tadını biliyorum artık.Bir tek kendi adımı bilmiyorum ah yazık,yazık.

Umrumda bile değildin çirkin ördeğim,ben sen yokken de dişiliğime küfrettim.Sigara içtim ve kibritimi kaybettim , kükürtsüzdür.Bataklığının kralı çirkin ördeğim,ben senin failimeçhul ilk cinayetinim.Sen ise benim herkese intihar diye yutturduğum katilimsin.

Gözyaşlarım rakının bile rengini değiştirdi,her damlada daha beyaz.Her ağladığımda biraz daha kararıyor bu yol gözümde. Şimdi yine ağlıyorum.20. yaşımı kadehe senin için damlatıyorum,yanında da Müslüm Baba dinliyorum.

Aptalın tekiyim biliyorum.Sanki o yolundan dönecek,sanki beni görecek,sanki hep yaz olacak,sanki hiç sabah olmayacak,sanki akrep yine ırzına geçmeyecek yelkovanın,yelkovan arzudan deliye dönmeyecek sanki,SANKİ SEN BENİ ÖPECEKSİN - mişçesne Tanrı'yı güldürüyorum işte bu sabah ezanında da.

Sonra sevişiyoruz,sonra içimdesin,sonra bitiyor hepsi.
Sonrasında sen sağ , ben kıyamet.
Ve ben sen uyurken hep ağlıyorum aslında,sebebini en iyi bilerek.
Uyuduğunu anlayınca fısıldığıyorum kulağına:
"TANIŞTIĞIMIZA MEMNUN ÖLDÜM ÇİRKİN ÖRDEK."

17 Şubat 2011 Perşembe

Akrep

Güzel dediğim tüm kızların sevgilisiydin sen.
Fotoğraflarına her baktığımda dişiliğime küfrettirecek kadar güzel kızların.
Kompleksli de değilimdir aslında,sadece sen fazla iyilerleydin.

Ben bir gün biriyle tanıştım.Ve ardından seninle.Tanışmamız için dünya güzeli olmama gerek yoktu en azından.Ve sen zaten onca güzelliğin arasında , en fazla bir çirkin ördek yavrusu kadar sevimliydin bence.Ben de her zaman Cleves'ten gelebilecek en iyi kraliçe kadar güzeldim.En fazla bir nedime kadar gözde.Sonra diyorum,sonra tanıştım seninle.Bir akrebin yapabildiği en acıtan şey,seninle tanışmaktı.Karnımda ilişkiye giren kelebekler vardı.Hey,sanma ki sevgi olsun bunun sebebi.Zaten senden hoşlanamazdım.Yapmamalıydım bunu kendime yani,derken...Ücra bir semtte , duvarlarından su akan bir ev kiralamak ister gibi istedim seni.Aziz Valentine'in beni dışarıya boşaldığı o günde.Sevgili niyetine kiralamak isterken soktun ilk defa beni,boşalttın zehrini.Şimdi kim kimi satın alıyordu ?Derken yollarda buldum kendimi,odanda buldum.Su içmeyi sevmeyen asi bünyelerimiz vasıtasıyla tüketilen biralar,sonu gelmez muhabbetler,içimde bir sıkıntılı his ve arkadaşlar.Derken sen uykundasın.Ve ben yanında yerimi almışım.Yanyanayız yani.Gözümü hiç kırpmadan izledim seni,yine aşkın silahıyla öldürmekten korkarak kendimi.Ama bu sefer ruletti.RUS RULETİ. Bir tek hareketin , bir hareket diyorum yani Akrep,yine soktun beni.Sabaha kadar akrep yelkovanıyla sevişti,Akrep'im uyudu . Saçlarım kırık ve bu senin hiç umrunda değil.Çünkü güzel değilim.Ben kimseyi üzemem.Üzülebilseydin umrunda olurdum belki.Yani benim yeni telaşlarım,kavak yellerim falan senin hiç umrunda değil.Çünkü ilgini çekebilecek tek şey belki hislerim.Onlar da senin ilgi alanın değil.
offf.
Sabah odayı doldursun diye bekledim,yerin altındaki ışıksız odanda , yüzünü seçebilmeyi istedim.Zehrini boşaltmadığın zamanlarda nasıl görünüyordun bilmek istedim.Bilmeliydim çünkü seviyor taklidi yaparsam giderdin belki.Kimse olmasın , kimse diyorum ! Çünkü sen sadece rüyalarımda uyuyorsun ve sen uyanırsan masalım biter.Bir kere olsun ciddiye alınan bir masalım olsun istedim , aynı o güzel kızların masalları gibi.Ellerin belimdeyken bir sonbahar yaprağı gibi titredi bedenim kollarında,yüzünün iklimine su verdi dudaklarım.Ama nefes almadık birlikte ve işte bunu söylerken bir kere daha soktu Akrep'im beni. Odanın griliğine dua ettim , yanaklarımı görsen garip bulurdun belki beni.Sen keşfederken el yordamıyla beni ( kısacası ben o sırada sarhoştum nefesindeki alkol sebepli) , parmakların kulağım birşeyler fısıldadı.İşin aslı ; hani ben senin olmayacağım ya hiç , işte sen onu anlatırken bana ,hikayem son nefesini verdi. Akrep'in zehri her yerime yayılırken . En son çenemle dudağımın arasındaki en şanslı yerden kanattın , öptün beni...Gittin.

Ve şimdi benim ilk hikayemin yazarının adı sen isen , ben tek bir hikayenin bana indirildiğine inanırım.Benim bu küçük hikayemi , ben yazarken sen siliyorsan ; sayfalarca aşk indirilen tek dişi peygamberin ben olduğuma inanırım.Şimdi ben seni tanıdıysam,hep zehire susarım. Küçük zevkler zamanla nasıl dönüşüyorsa bağımlılığa,ben her gördüğüm yerde sana Akrep'in zehrini sorarım.Bu kadar masum ve tehlikeli bir hikayeyi ölçüp tartınca,terazi dengelemiyor seni.
Ve benim yüreğimden başka hiçbirşeyimin sevgilisi olamayacaksın , tek güzelliğim bu belki.
Çünkü, güzel dediğim tüm kızların sevgilisiydin sen.
Fotoğraflarına her baktığımda dişiliğime küfrettirecek kadar güzel kızların.

Eğer beni de öpersen , bir prenses olabilirim belki.

15 Şubat 2011 Salı

Sabaha karşı bozulan bir psikiloji

Yazmak istiyorum . Elimden gelen , belki de bildiğim tek şey yazmak olduğundan istiyorum bunu.Bazen ne yazacağını kestiremez insan.Altına giremediğim sorumluluklarımın üstüme çıkmasından yoruldum.Aslında tam da beni kendime düşman etmek üzereydin.Ama karar verdim seni yalnızlığınla pişman edeceğim.Bensizlik senin marifetin,biliyorsun.Eğer beni suçlamak seni bir kişilik sahibi yapabilecekse sana bu iyiliği yapmak isterim.Gözlerinden devler yarattığım gibi,gözlerimde küçülüşünü izlemek ; kendime gıpta etmek olacak.Yani yine kendime aşık edeceksin beni , kendi yüreğime.Anahtarı kilidin içinde kırdın sen , içerde olmayı derine inmeyi nasıl bekledin bilmiyorum.Ben kırmızı yollardan , kötü çocuklardan geçtim.Öpsen de geçmez yaralarım var benim.Anlayamazsın sen.Bencil olmayı gurur yapmakla aynı kefeye koyan,aldatmakla aldanmayı aynı yere barındırandır.Bunu anlayabilir misin ? Hayır.
Bir merdivende oturup sadece üç kere düşlediğin bir adamın dişlerinin arasından dilini sokup,yarasını iyileştirmektir hissetmek.Sabaha kadar hiç dokunmadan sarhoş bedenini izlemektir.Anlayamazsın.Sen sadece kendini acılardan geçirerek acı çektiğini sanarsın.Sen anca senden öteyi sorgularsın.Kendini hiç yargılamazsın.Acı bırakırsın kendine,kendi yüzünden.
Rakı içerim ben,tek değil duble duble rakı içerim.İçtikçe ağlarım,belki biraz gülerim.Ben kendimle yüzleşirim.Bu yüzden terkedişlerim nettir.

Kovsan da gitmez bir misafir gibi,öylece oturur içimde,ne kalkıp gider ne de yüzümdeki memnuniyetsizliğin farkında.Öyle yüzsüz bir sancı vardır hep yanımda.Şimdi o bahsettiğim adam gelse,düşlerimin arasına soksa dilini,alsa oradan aklımdaki zehiri.Evet keşke burda olsaydın.Bahtımın rengini birlikte değiştirirdik.Kör talihime gözlerini bağışlardı belki.

Eski bir trenin ,hikayeler bırakılmış vagonunda ..
Ah bir konuşabilsem neler anlatacağım aslında.
Benim yüreğim ağrıyor.
Bıktım artık tesellilerden,düzelecekmiş,iyileşecekmiş.
Ben kendimden verdiklerimi geri istiyorum sadece.Fazlasını değil.
Anlıyor musun beni sen de?
Keşke dedikleri gibi olabilsem.Dedikleri kadar ucuzlaşabilsem.
Sevişmenin kokusunu özledim diyebilsem.
Ama korkuyorum.Korku iyi.
Sevişirsem , deşifre ederim kendimi.
İçime girer , içimi hisseder.
Sevişirsem acımı görür yüzümde.
Seçim yapamayan insanın yüreği yoktur diyorlar.
Sen bana seçim yapabilecek bir aşk kırıntısı bırakmadın.
Senin sevgini de , yüreğini de ayrı ayrı sikeyim.
Bir bardak rakı getirin , yalvarıyorum .
Bu kalemi de alın o herife verin.
Yani anlayacağın iyice bozuldu halet-i ruhiyem.
Duymayın dinlemeyin beni  ve susun
Beni bana bırakıp , uzaklaşın inceden.

es

Karşımda gün gibi suretin var
Ama sana yazacak kelime kalmadı cebimde.
Ne yüklemler tükettim
Barındırıyor öznesi hala seni değil hayalini.
Kalbimin mazgalından bir su damlası gibi içeri sızan sen
Önemsemedin alışkanlıklarımı…
Oysa ki ılık boynuna alışmıştım en çok…

Kalmadın,eridim
Bir dal sigara gibi emildim..
Önce dışı yaktı seni,
İçi beni
Ölesiye alışmışım hayal oluşuna düşün işte..
Şimdi tenime acıdığım için
Eziyet ediyorum sevgimize.

Düştü işte
Bir düş
Bir düşüş
Bir düşteydim
Düşes’iydim düşümün
Ve düştüm.
Düşlerine düştüm,canım çok acıdı
Bak görüyor musun? kalbim kanamış
Ve kan bozmuş düşümüzü.

Ve sen kemiriyorsun şimdi etimi
Isırıyorsun dudaklarımı
Kalbim canım kadar acıyor
Sönmüyor geceler boyu ışıklarım
Gelmiyorsun.
Gelemezsin,
Ve sensiz doğan her güneş simsiyah eder tenimi.
Gidişlerine o kadar gebe ve ürkeğim ki.
Her sabah sensizlikten bozma bir kelebek doğuruyorum.
Ve gelişinde kalmadı artık umacağım bir medet.
Kelebeklerimi sensiz büyütüyorum.

Dostlar acıyor bana
Kalbin benim gibi mi atıyor sahi?
Dostlar öyle söylüyor
Duygu’n çocuklaştırıyor seni
Beklemiyorum aslında bir şey
Zaten bir tek dostluğunu istiyorum ben
Öyle ya bekleyemem zaten .
Bu yaptığım bile ayıp
Yazdığım bile ayıp , günah kalemin deftere değmesi .
Hiç olur mu biz diye bir şey
Sen ve ben dururken .
Ama,şey..ben bir şey soracaktım aslında.
Hadi beni es geçtim,
İçinde kelebeklerimize verebileceğin birkaç parça aşk var mı ?

Hoşgeldin.

Hiç yaşamadığım birşeyi özlemek gibiydi
Ve rüzgar canımı acıtsa da sevdirmiştin kendini.
tam ortasındaydım yaşamanın,
nisan sonuna beş kala
sık sık gittim...

henüz bozdurup harcamışken güzelliğimi
daha çürükleri geçmemişken
bir darbenin kalp kapakçıklarımda...
geldin..
Herşeyim yada hiç birşeyim
ne iyi ettin de geldin...

deniz hiç o kadar güzel gözükmemişti
boğazın suları sana gelişimin heyecanını yaşıyordu sanki..
ve bir başka kıtaya yolculuk ederken anladım
aitliği..
nisandı..
akşamüstü...
yüzüme hiç o kadar güzel yağmur yağmamıştı...

hiç yaşamadığım birşeyi özlemek gibiydi
sarılmak.
o an zamana hükmettim..
istasyonlar geçtim...duraklar tükettim..
aşklar tükettim yoluna
bilerek!
isteyerek!
zamanın içinden biz adına bir an seçtim sonra...
beynimde ölü görüntüler..
düştüm..tuttun elimden..

herşey yada hiçbirşey
ne farkeder!
geldin diyorum
geldin ya...
Hoşgeldin..

El-Fatiha

müsvedde kağıtlara öldürülmüş erkekler yazdım .
yazdığım mektupların üzerine ağladım .
salya sümük , yağmur çamur
sırılsıklam aşk mektupları yazdım sabahın ilk ışıklarında.

son yazım onu ağlatmıştı.
yada -mış gibi yaptı..
üzüldü sandım ..

duydun mu çocuk .
üzüldün sandım .
sen bu kadar yalana nereden bulaştın ?
kanadım , ağladım ..
aydınlıklarından midem bulanır oldu.
kustum ..
seni içimden , seni kalbimden
ve bu gece de
seni parmaklarımdan kusarak attım .

günlerimi gecelerimi yaktım .
Ucu yakılmamış bir sigara gibi gururlu bakışın
söndürülmüş izmarite benzememden ise
yanıldın çocuk.
Gözlerim senin için ağladığımdan pis.
kirliyim sana üzüldüğümden çocuk.
Aşk pazarına nur yağdı eskilere rağbet etmenden senin ..
ben o kanepede..o yatakda..
gözlerimden incileri bırakırken son gece..
o gece senden bir koku hüzmesiyle uyurken .
sen özlediğin eski kokuları
eski sandıkları açtın ...

Bu gece çok sevdiğim küçük bi çocuk öldü.
Çok kötü öldü.
ben üzüldüm .
üzüldüğüme üzüldüm ..
kendimi suçladığıma..
çocukluğuma , ilk gençliğime , kadınlığıma üzüldüm ..
kulaklarım duyduklarına üzüldü...

Şimdi içimde senden doğmayı bekleyen çocukları da öldürdüm .
Şehrimi şehrine bağlayan iki köprü yıkıldı o anda.
Gün bu gündür , duvarlarım da yıkıldı artık .
Hoşçakal , ama bende kalma artık .
Kustum seni şehrimin en pis foseptiğine.
Senden bana bir tek Unut kadı.
Gittim çocuk , hem de güle güle gittim .
Şimdi senden kalan herşeyin.
Ruhuna Fatiha vaktidir.