Fotoğraf: Umay Umay

5 Haziran 2011 Pazar

Akşam göz

Hissetmeyi bırakmak,sigarayı bırakmaktı benim için.Ama bırakmış olmalıyım ki,boş boş bakıyor; bir zamanlar nefret ettiğim bir kadının omzunda, " ne oldu böyle.." diyip duruyordum..
   Pencerenin önüne,kopan parçalarımı söndürüyordum hep,gecenin bir saati,kör olan gözlerim görmeye başlayana dek.
   Aylardan Mayıs olması,hiçbir şeyi değiştirmiyor çünkü ben her seferinde aynı parlak ışıkları görüyor,Temmuz'u yaşıyorum o şarkıda.Görmeye başladığım ilk an farkettim tesadüfen,ne kadar uzun zamandır kaçtığımı...Bacaklarım titriyorken.
   Ne zamandır oradasın aslında,bir kış gününden beri ve varlığım hiç farketmemiş yokluğundan,seni.Temmuz değil,ama ter içindeyim."Teşekkür etmeliyim.." İçim konuşuyor,Temmuz olduğum,yaz koktuğum için,diyorum..."Kimsin sen".Bana kendini anlatmalısın diyorum...Sonra,bunlar oldu zaten sonra...Aşk yerine,tercih edilebilecek ne kadar kaçış yolu varsa,mevsimlerce seçtim .Gözlerim , uykuya küfretmeye başladı o gece,akabinde soğudum,ısındım,kalbim var,ben güzel-,yorgunum...Ardarda üç sabah , "Günaydın" uyudum ben...
   Haftalardır yüzümü görmedim.Aynanın karşısında ellerim yüzümü keşfetti bir Salı sabahı...Ne senin tütüne ihtiyacın var,ne benim kahveye.Kahvesizliğe dayanabilirim demiştim,bir kere...Ayna diyorum,aynada yüzüm şaşırdı..Dibe vurmuş saç kalıntıları,darmadağınık kaşlar ve ağlamaktan ölesiye tiksinmiş bir yüz selamladı beni.Arındım.En fazla çabayla ne kadar toplayabilirdim , kırıklarımı? Ne gerekiyorsa yaptım,önce korkularımı,sonra dudaklarımı boyadım.Sigara ve yanık kokan bir kadın olmamak için,içimin pencerelerini açtım.Nasıl gözüktüğümü bilmiyorum,ne göreceğim umrumda bile değil.İki sene , altı ay , bir hafta sonra ilk kez anlatır gibi anlatacağım kendimi.
  Kalp atışlarım ile şah damarımın arasındaki farkı sezemeyecek kadar , içsesimden patlayan kulaklarım,ilk defa sürmeyi beceremediğim kırmızı rujum ile , hiç tanımadığım iki kıza nasıl göründüğümü sorarken; beni gömüldüğüm yerden çıkaran bir gürültüyle irkildim.Gelişinden belliydi,getireceği ses...Sadece göz görüyordum.Koyu,büyük,en az benim kadar yanmış,iri ama ürkek bir çift göz..."Bu" diye içsesimden dökülen tek kelimenin ardından,yanağımı bir "Merhaba" öptü."Selam" değil,"Meraba" değil..MERHABA...İçim temmuz,temmuz yüzüm; çığlık içim,içim hoşgeldin...
 O gün dünyanın en güzel üçüncü kahvesini içerken,içimdeki sandalyeyi itti ayaklarım.Artık sahne bizimdi..Kendimi anlattım ilk kez anlatır gibi,aynaya bakar gibi...Bırakıp kaçmalıydım onu,ölülerim canlandı.Bırakmamalıydım,bırakamazdım,bırakamadım onu."Bu" demiştim,Temmuzdum,akşamdı gözü.Hiç kavuşmadı dudaklarımız,hiç sarılmadım."Bu"ydu çünkü.İlkti bu.Birşeyler olduğu için "biz" olmamıştık,olacakları düşünüyorduk "biz" olurken...Kendimiz için en korktuğumuz yerdeydik.Aşk gibi , üç harfliydi,adını anarsam gelir miydi ?
  ...
  Korkularım çıktı sonra birer birer sahneye,benim adımdı bu.Şarkıydı benim adım."Terkeder beni korkusu"ydu.Bir masaldım,bir vardım.Kaybettiğini sandığı Duygu'suydum,çocukluk aşkıydım...Kalbi atabilirdi artık.Ben ilk adımı atan olmalıydım.Ad'ımı atmalıydım ilk olarak...
....
  Bir yara kabuğuyla vedalaştı ve yeniden doğdu birileri.Bana verdiğin kelimelere , nefesim bu kadar yetti..Ben seni içimden başka yerde anlatamadığımı anladım...Sen bana "hoşgeldin" dedin...O hep hayalini kurduğun "Gel..." i sana ben söyledim...
Ben Temmuz'um şimdi: "Temmuz'un adını adınla değiştirdim."*
Ben kadınım şimdi! Bak , kalbim.
Ben kadınım şimdi! Tanrı korkularımı affetti.